27 Kasım 2013 Çarşamba


ABDÜLHALUK GÜJDEVANİ HAZRETLERİ
Abdülhâlik-ı Gucdüvânî hazretleri Buhara’ya yaklaşık 30 km. uzaklıktaki Gucdüvân köyünde dünyaya geldi. Babası İmam Mâlik hazretlerinin neslinden gelen zâhirî ve bâtınî ilimleri iyi bilen âlim bir veliydi. Adı “Malatyalı Abdülcemil İmam” idi.
Bu zat, Malatya sultanının yeniden tahta dönmesinde çok etkili bir rol üstlenmişti. Bu yüzden 113 yaşında olmasına rağmen sultan, kızıyla onu evlendirdi. Bu evlilik döneminde Abdülcemil İmam hazretleri, Hızır aleyhisselâm ile buluştu. Hızır aleyhisselâm, ona bir erkek evlât sahibi olacağını, adını ise “Abdülhâlik “ koyması gerektiğini söyledi.
Abdülcemil İmam hazretleri bu görüşmeden bir müddet sonra Malatya’dan ayrıldı. Ailesiyle birlikte Buhara’ya yerleşti. Abdülhâlik-ı Gucdüvânî hazretlerinin ilk medrese tahsili aldığı yer de burası oldu; Buhara…
Abdülhâlik-ı Gucdüvânî (k.s) Buhara’da devrin en önde gelen âlimlerinden Şeyh Allâme Sadreddin’den özel tefsir dersleri aldı. Ayrıca Buhara’nın diğer tanınmış âlimlerinden Kur’an, tefsir, hadis, fıkıh, itikad gibi zâhirî ilimlerini medresede tamamladı. Ancak onun gönlü, mâna âlemiydi. Âdeta onda mâneviyata yatkınlık doğuştan idi.

Abdülhâlık Güjdevanî hazretlerinin ebediyen değerini kaybetmeyecek altın değerinde tavsiyeleri vardır. Güjdüvani hazretlerinin mânevî oğulları Şeyh Evliyâ Kebir´e yaptığı nasîhatlerinden her biri bütün müslümanlar için birer kıymetli inci değerinde düsturlardır.
Güjdevani hazretlerinin müridi Hacı Evliya'yı Kebir'e nasihatının ayrıntıları şöyledir:
 1- Takvayı kendine şiar edin ahvalini murakabe et hatalardan korku üzere ol Allah (c.c) hukukunu ve Rasulullah(s.a.v) ahdini ifa eda eyle Allah’ın celalinden kork ki bir gün hesap için onun huzurunda durdurulacaksın.
2- Kuran okumayı,öğretmeyi elden bırakma zahiri(şeriatı)batini(tarikatı)da kuranda ara kuranı gizli ve aşikar ibret ve tefekkürle gözyaşıyla oku.Her halini kurana döndür ve benzet zira Cenabı Hakkın halk içinde hücceti kurandır.
3- İlim öğretmekten bir gün bile uzak kalma bilhassa fıkıh,hadis ve tefsir oku.Cahil sofu ve mutasavvıflardan uzak ol ki onlar din yolunun hırsızları ve ahiret yolunun haramileridir.
4- İlmin yanında edebide öğren edepsiz Rabbinin Lütfün dan mahrum kalır.Edepli ol halka cidal etme iyi huyla geçim eyle kimseyi hor görme bütün mahlukata büyüğe,küçüğe merhamet eyle.
5- Sünnet-i seniyye ye sımsıkı sarıl Selef-i Salih-in izini takva imamlarının yolunu takip et.Bidat ehlinden uzak ol ki bidatler sapıklıktır.Ehli sünnet Vel-cemaatten ayrılma.
6- Gece gündüz çok namaz kıl.Farzları cemaatle edaya itina göster.Mümkün mertebe imam ve müezzin olma.Evin mescid mescitte evin olsun.
7- Daima çokça oruç tut ki oruç kalkandır insanı korur.
8- Başkanlık ve reislik isteme zira kim baş olmayı severse ona ehli tarik demek layık olmaz.Kimseye sana hizmet etmesini isteme.Kadılık ve müftülük gibi meşru hizmetler bile olsa herhangi bir mevki makam ve memuriyet talip olma.
Devlet adamlarının kapısından medet umma.
9- Kimseden bir şey isteme bütün yaratılmışlardan umut ve tamahını kes sadece Allah’tan iste ve ona tevekkül et.
10-  Birinin övmesiyle mağrur kötülemesiyle de mahzun olma halkın kötülemesi de övmesi de nazarın da müsavi olsun.
11- Dünyaya aldanma ahirete rağbet eyle ziynetin daima züht olsun ahiretin gamını çek ölümü çok an.
12- Yeme ve içmeyi azalt az uyu az konuş.Yemeğe ihtiyaç duymadıkça yeme sebep ve mazeret olmadan söz söyleme uyku galebe çalmadan uyuma galebe çalarsa biraz uyu ki ibadetini iyi yapasın.Dilini tut konuşursan hayır söyle halka daima nasihat et doğruyu söyle ve korkma daima haktan yana ol.
13- Helal ye mecbur kalmadıkça şüpheli şeylerden sakın.Dünyalıktan iki somuna razı ol.Helal lokma bütün hayrın anahtarıdır.Yarın için rızkını biriktirme Allah’ın rızka kefil olduğunu bil ve ona güven.
14- Ana-Baba ve şeyhinin hukukunu gözet ki hak Teala da seni hıfz eylesin.Şeyh müridine babası gibidir hatta ondan daha yakın daha müşfiktir çünkü Allah’a yaklaştırır.
15- Seyahat eyle ki nefsin hor olsun.
16- Helal giyin ve dışını süslemeye bakma ki dışı süsleme iç haraplığının ve iflasın alametidir.
17- Musikili toplantılarda fazla bulunma ki bu zamanla kalbi öldürür.Sema-ı da inkar etme ki onun erbabı vardır.
18- Çok gülme gülmek gaflettendir.Kalbi öldürür.Allah’ın mekrinden de emin olma kalbin kırık,benzin hasta,gözlerin yaşlı,duan tazarrulu olsun.
19- Amelin halis olsun Allah’ın gazabından kork rahmetinden de ümit kesme korku ile ümit arasında yaşa ki tarikat yolcularına yakışan budur.

26 Kasım 2013 Salı

AFGANİSTAN HALK MECLİSİ (LOYA JİRGA)
Afganistan Devlet Başkanı Hamit Karzai, Kabil’de düzenlenen dört günlük Loya Jirga toplantısının açılışında, Amerikan askerlerinin Afganistan’da kalmasına olanak tanıyan stratejik ortaklık çerçevesinde, gece baskınlarının durdurulması ve hükümetin yanında başka kurumların oluşturulmasını istemediğini belirtti.
Karzai, bir önceki Loya curge Halk toplantısında yaptığı konuşmasında, Afganistan’ın 2014 yılından sonra Amerika’nın ülkede askeri üs açmasına izin verebileceğini, bunun  ülkeye gelir, Afgan güçlerine de eğitim sağlamak anlamına geleceğini söyledi.
Karzai, ''İran, Pakistan bizim birer komşu ülkelerimiz. Onların bize göstermiş olduğu yardımları asla unutamayız. İşgal döneminde bize kucak açarak sofrasındaki ekmeği paylaşan kardeşlerimizi asla unutamayız. Biz nankörlük eden biri değiliz aslada olamayacağız. Terör sorunu devam ettikçe huzurda olmaz. Evde huzursuzluk devam ettikçe mahallede, mahallede devam ettikçe şehirde, şehirde devam ettikçe ülkede ve ülkede devam ettikçe de komşu ülkelerde de huzursuzluk devam edecektir.
ABD ile ilişkilerimiz bağımsız olacaktır. ABD bizden zengin olabilir, nüfusu çok olabilir bizden ekonomik olarak güçlü olabilir amma bir şeyi unutmasınlar 'biz arslanız' arslanları
yuvasında huzursuz edersen, başına iş açarsın. Yavrularını huzursuz edersen başına iş açarsın'' diye konuşmuştu.
Taliban’ın tehdidi üzerine sıkı güvenlik önlemleri altında gerçekleştirilen Halk toplantısı Loyacirge, 2 bin 500'i aşkın delegenin katılımı ile gerçekleştirildi. Loya Jirga'da Afganistan ile ABD'arasında varılacak güvenlik anlaşması 4 gün boyunca halk temsilcileri tarafından ele alındı ve tartışıldı.
Bu sene gerçekleştirilen Loya Jirga toplantısına katılan halk temsilcilerinin büyük çoğunluğu ABD ile güvenlik anlaşmanın imzalamasını istedi. Loya Jirga'nın kapanış konuşmasını yapan Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai,  bundan böyle ABD askerleri hiç bir Afgan vatandaşının evine girip arama yapamayacağını, yaptıkları takdirde güvenlik anlaşmasının bitirileceğini ifade etti.
Şimdi güvenlik anlaşması imzalamayacağını ve seçimlerin ardından imzalayacağını açıklayan Devlet Başkanı Karzai'ye Loya Jirga Başkanı Sibgatullah Muccadidi itiraz ederek, ''Devlet Başkanı Hamid Karzai'yi oğlum gibi görüyorum. Ama beni dinlemiyor. Ben kendilerinden bu anlaşmanın derhal imzalamasını istiyorum. İmzalamıyorsa ben istifamı vereceğim ve ülkeyi terk edeceğim." diyerek üzüntüsünü dile getirdi.
Loya Jirga toplantısının kapanış oturumuna Karzai ile sayın Mucceddedi'nin bu tartışması damga vurdu.
(Ajanslar)

28 Ağustos 2013 Çarşamba


ŞAİR VE YAZAR ÜSTAD ABDULKERİM BEHMEN
(1931-2013)
 
Üstad Abdulkerim Behmen 1931 yılında Afganistan'ın Faryap vilayetine bağlı Andhoy ilçesi Bağıbostan köyünde dünyaya geldi. İlk, Orta ve Lise eğitimini burada tamamlayan Abdulkerim Behmen, maddi imkansızlığı nedeniyle yüksek okuluna gidemedi.
Çalışkan ve kabilyatli bir şahsiyet olan üstad Abdulkerim Behmen en sevdiği meslek öğretmenliğe 1952 yılında başlayacaktır. 47 yıl çalışan ve mukaddes bildiği meslek hayatı boyunca Türkmen halkının evlatlerının mutlaka okuması gerektiğini onların okutulması için teşvik edecektir. Ülkede söz sahibi olabilmek için her daim okumanın önemini işaret eden üstad Behmen, Türkmen halkı arasında bilimli ve tecrübeli kadroların yetişmesinde öncü rol oynamıştır.
Hemen hemen hayatı boyunca öğretmenlik mesleğini icra eden Üstad Abdulkerim Behmen, Andhoy, Meymene, Derzap, Şibirgan ve Kabil'de yıllarca çalıştı. Afganistan'da Türklerin yaşadığı tüm il ve ilçeleri tek tek dolaşan üstad Behmen'i tanımayan Afgan Türkü yoktur.
Onun karşılıksız hizmeti ve çalışmalarını herkes takdir etmektedir. Ustad öğretmenliği yanı sıra, şiirle, edebiyat ve tarih ile de uğraşmıştır. Hatta kendince derleye bildiği kaynakları kullanarak destanlar, tarih kitap yazmıştır.
Üstadın Bağıbostan, Dörtgül, Yürek derdi, Gövheristan, Ene mehri, Gurban Serdar, Tarih Sesi, Kalem Sesi, Kari Kalem, Sedayı Dil, Boğulan Sesler, Türkmen Görnüşü Afganistan'da ve Akyol Asırlarından adında kitap ve şiiir kitapları bulunmaktadır.
Uzun bir dönem savaş yıllarının hazinini yaşayan üstad Behmen ve birkaç aydın Türkmen yazı 1998 yılında bir araya gelerek ''Mahdumkulu Feraği Ferhengi Encümeni'' adında kültürel bir birlik kurarlar.  Amaçları aydın Türkmen yazar ve şairlerin eserlerini toparlayarak Türkmen halkına yaymayı başarmıştır.
2013 yılında yani, 83 yaşında hakkın rahmetine kavuşan Üstad Abdulkerim Behmen'in 5 erkek ve 2 kız evladı var.
(Derleyen: Osman Mahdum)
 
 

HACİ NURGELDİ BABA (NURMELEN BABA)

Halife Kızılayak'ın Nurgeldi isminde bir şöförü vardı
Şibirgan'ın Akça ilçesinde yaşayan Nurguldi ağa, şöförlüğü ve motor konusunda tecrübeli biri olduğu için uzun bir zaman Halife Kızılayak'ın şöförlüğünü yapar.
Nurgeldi, çok deli dolu bir insan olduğu için halk arasında deli anlamına gelen ''Nur Melen'' diyerek hitap edilirdi.
Nurgeldi baba, bir gün Şibirgan'da düzenlenen büyük bir toplantıya katılar. Toplantıda savcı ve valinin konuşmasına şahit olur. Konuşmalarda Halife Kızılayak'a yönelik ufak bir saygısızlık sezer. Bu sözlere tahammül edemeyen Nurgeldi Ağa, vali, savcı dinlemez her ikisine de dalar. Bu arada vali ve savcıların koruması ve ektafdaki halk tarafından iyice hırpalanan Nurgeldi Ağa, Kızılayak kasabasına döner.
Üst başı yırtık pırtık, başı kanlar içinde bitap haldeydi. Nurgelde Ağanın bu halini gören Halife Kızılayak
-''Ne oldu oğlum'' diye sorar.
Olayı anlatınca
-''Ya heyy, keşke böyle şeyler yapmasaydın'' der.
Nurgeldi Ağa Halife Kızılayak'ın küçük oğlu Seracettin Mahdum ile biraz anlaşamaz. Arasında münakaşa olur ve tartışırlar. Seracettin Mahdum'da babasına şikayet eder ve işten ayrılmasını ister.
Halife Kızılayak, Nurgeldi Ağayı yanına çağırır ve vazifesinin tamamladığını söyler ve
-''Şimdi seni razı edebilmem için ne istersin'' diye sorar.
Nurgeldi Ağa, ağlamaklı bir şekilde:
-''Hiç bitmeyenden isterim'' der.
Halife Kızılayak, coşarak ona dua eder. Ogün bugündür Nurgeldi Baba ticaretle uğraşır. Çok zengin olan Nurgeldi Baba'nın çocukları da aynı mesleği yürütür.
Bir müddet Türkiye'de yaşayan Nurgeldi Baba, ölümünün yaklaştığını anlar ve kendisinin Cennet-ül Bakiye'de gömülüceğini söyler dururdu. Aynen öyle de oldu.
Nurgeldi Ağa'nın çocukları Türkiye ve Türkmenistan'da yaşıyor. Tüm sülalesi ticaretle uğraştığı için zengin bir hayat sürmektedirler.
(Derleyen: Osman Mahdum)

22 Ağustos 2013 Perşembe

HZ. MUHAMMET (S.A.V)'İN YÜZÜNDEKİ HASIR İZİ

Hz. Ömer (ra), bir gün Allah Resûlü‘nün huzuruna girdi. Efendimiz, yattığı hasırın üzerindeydi ve yüzünün bir tarafına hasır iz yapmıştı. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü’nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Hz. Ömer (ra), bu manzara karşısında rikkate geldi ve ağladı. Allah Resûlü niçin ağladığını sorunca da Ömer (ra):
- “Ya Resûlullah! Şu anda kisralar, krallar saraylarında kuş tüyünden yataklarında yatarken, (kâinat, yüzü suyu hürmetine yaratılmış olan) Sen, sadece kuru bir hasır üstünde yatıyorsun ve o hasır, Senin yüzünde iz bırakıyor. Gördüklerim beni ağlattı.” cevabını verir.
Bunun üzerine Allah Resûlü, Ömer’e (ra) şu karşılıkta bulunur:
- “İstemez misin ya Ömer, dünya onların, âhiret de bizim olsun.”
(Buharî, Tefsir)

6 Haziran 2013 Perşembe

HALİFE KIZILAYAK VEFATININ 60. YILINDA ANILDI

Afganistan Türkmenleri'in manevi mirası, önde gelen din alimlerinden Mücahit Halife Abid Nazar, (Halife Kızılayak) vefatının 60. yılındbnümünde anıldı.
Afganistan Kültür Bakanlığı'nca başkent Kabil'de düzenlenen anma törenine Kültür Bakanı Said Mahdum Rehin, Maden Bakanı Vahidullah Şehrani, Göçmenler Bakanı Dr. Cemahir Anvari, Milletvekilleri ve çok sayıda davetli katıldı.
Programın açılış konuşmasını yapan Kültür Bakanı Said Mahdum Rehin, İslam tasavvufunun insanları iyi yönde yetiştiren bir okul olduğunu, şeriat gölgesinde bulunan bu okulun hakikatı bulmada yardımcı olacağını söyledi.
İslam önderlerinin, bin yıllardır Müslümanlar için büyük hizmetlere imza attığını ifade eden Rehin, ''O öndelerden biri de Nakşibendi Tarikatı'na mensub olan ve yüzlerce muridi bulunan Halife Kızılayak'tır'' dedi.
 Kızılayak Halife'nin postanişini olan Abdulkerim Mahdum da Halife Abid Nazar'ın hayatını anlattı.
Göçmenler Bakanı Dr. Cemahir Anvari ise Halife Kızılayak'ın yaşamından bahsederek, ''Halife Kızılayak asrının büyük alimi ve düşünürü idi. Mutevaziliği, sabırlılığıyla insanları kendine hayran bırakmıştı'' diye konuştu.
 Ardından Afganistan Devlet Başkanı Danışmanları Mevlevi Jora, Mevlevi Mustafa Barikzey ve Mevlevi Salikzade Halife Kızılayak hakkında birer konuşma yaptı.

HALİFE KIZILAYAK
Son devir Türkistan velîlerinden. İsmi Âbid Nazar olup oturduğu yerin isminden dolayı "Halîfe-i Kızılayak" diye şöhret bulmuştur.
1869 (H.1294) yılında şu anda Rusya'nın Türkmenistan Cumhûriyeti içinde bulunup o zaman Buhâra Emirliğine bağlı olan Kerki şehrinin Kızılayak köyünde dünyâya geldi. İlk tahsîlini âlim bir zât olan babasının da yardımıyla burada tamamladı. Sonra, küçük yaşına rağmen, tahsîlini devâm ettirmek için Buhâra'ya gitti. Burada birçok âlimden çeşitli dallarda ders alarak, talebelikte en yüksek dereceye ulaştı. Kendi anlattığına göre Buhâra'daki tahsîlini daha çok zamânın büyük âlimlerinden Ebü'l-Fazl-ı Sîret'in yanında yapmıştır. Buhâra'da tahsîlini tamamladıktan sonra kendisine Emir tarafından Buhâra Kâdılığı teklif edildi. Ancak, kabul etmeyip memleketine döndü. Bu teklif ısrarla devâm edince de bir müddet evini, hattâ memleketini terk etmek mecburiyetinde kaldı.
Daha sonra tasavvufa yönelerek zamânın meşhûr âriflerinden olup aynı zamanda amcası olan Halîfe Hüdaynazar'dan feyz ve icâzet aldı. Hocası ona icâzet verdikten sonra, kendisine gelenlere; "Artık Âbid'e gidin. Bende olanlar, bendi kaldırılmış bir ırmak gibi oraya aktı, gitti." buyururdu. Fakat o yine de hocası vefât edinceye kadar talebe kabûl etmedi. Tasavvufta silsilesi Hâce Muhammed Saîd Mücedidî'ye ulaşır.
Bir müddet sonra hocası Hüdaynazar ile hacca gitti. O zamânın şartlarında yolculuk çok uzun ve sıkıntılı geçti. Hüdaynazar hazretleri zâten yaşlı olduğundan hastalandı ve yürüyemez hâle geldi. Sedye ile yol alıyordu. Âbid Nazar hocasının her hizmetine canla başla sarılıyordu. Hocası da devamlı duâ ve niyazda bulunur ve; "Âbid'im inşâallah dolacak ve taşacaksın." derdi.
Nihâyet Mekke ve oradanMedîne'ye vardıklarında Hüdaynazar hazretleri vefât etti. Hocasını Cennetü'l-Bâkî'de defnettikten sonra yanındakiler ona talebe olmak isteyerek kendilerini kabûl etmesi için ricâda bulundular. Fakat o, bir türlü kendini buna lâyık görmüyordu. Çok ısrar edilince bir gece mühlet istedi. Ertesi gün müsbet veya menfî kararını açıklayacaktı. Halîfe-i Kızılayak o geceyi Peygamber efendimizin kabr-i şerîfleri yanında murâkabe ile geçirdi. Ertesi gün çok neşeli bir şekilde talebe kabûl edeceğini bildirdi ve Mescid-i Nebevî'nin mübârek mihrâbında oturarak müsâfeha ile ilk talebesini kabûl etti. Hac sonrası memleketine döndü.
Halîfe-i Kızılayak, Bolşevik İhtilâli sırasında Kalişof hâdisesinden îtibâren Ruslara karşı çok gazâ ve cihâdlarda bulundu. Buhârâ Emirliği Rusların eline geçtikten sonra da cihâdı bırakmadı. Ancak silâh ve gıdâ yetersizliğinden Afganistan'a hicret etmek mecburiyetinde kaldı. Büyük bir kalabalıkla Afganistan'a geçen Halîfe-i Kızılayak, bundan sonra devamlı cihâd hareketini destekledi. Habîbullah Han zamânında RusyaAfgan sefîri bulunan Gulâm Nebi Han, Rusların yardımıyla Pettekeser mevkîi üzerinden Belh şehrine saldırdı. Burayı işgâl ederek ayrı bir devlet gibi davranmaya başladı. Bunun üzerine Halîfe-i Kızılayak, Ruslara karşı çok iyi savaş tecrübesine sâhib bulunan Türk mücâhidlerini bizzât kardeşi Âlim Han ile Belh'e gönderdi. Büyük mücâdeleler netîcesinde Belh işgâlden kurtuldu ve Âlim Han geçici bir süre için Belh'i idâre etti. Her şey normale döndükten sonra Belh'i hükûmete teslîm ederek geri döndü.
Halîfe Kızılayak, Afganistan'a geçtikten sonra ilk önce Andhoy kazâsının Altıbölek köyünde oturmuşsa da bâzı hâdiseler sebebiyle Cüzcân vilâyetine yakın bir yere yerleşti. Buraya eski köylerinin ismi olanKızılayak adı verildi. Bundan sonra Kızılayak'ta bir câmi, medrese ve hânegâh inşâ edildi.Burası her taraftan gelen talebelerle dolup taşmaya başladı. Hânegâh, cemiyetin her tabakasından fakir, zengin, âlim, fâzıl, devlet adamı ve her türlü insanın uğrak yeri hâline geldi. Bu hâli gören ve daha önce Afganistan'da oturmakta olan bâzı âlimler ilk önce bu durumu yadırgadılarsa da dergâha geldikten ve Halîfe-i Kızılayak'ı gördükten sonra tam bir teslîmiyetle geri döndüler. Kâbil'de oturan ve İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunlarından olup âlim bir zât olan hazret-i Şûrbâzâr da Kızılayak'a teşrif etmiş ve Halîfe-i Kızılayak'ın sohbetlerinde bulunmuştur.
Halîfe Âbid Nazar, Afganistan'a geçtikten sonra, sırasıyla Afganistan Emîri olan Emânullah Han, Nâdir Şâh ve Zâhir Şâh ile gerek şahsen, gerek mektupla irtibâtlar kurmuş ve hepsinden saygı görmüştür. İnşâ ettiği medrese ve hankâh için devlet tarafından vakıf olmak üzere arâzi tahsis edilmiş ve pekçok maddî yardımlar yapılmıştır.
Mânevî yönü pek kuvvetli olmayan Emânullah Han, bir keresinde Belh'e gelerek bir toplantı düzenlemişti. Bu toplantıya Halîfe-i Kızılayak'ı da dâvet etti. Fakat toplantı öncesi oradaki devlet erkânına Halîfe-i Kızılayak içeri girdiğinde ayağa kalkmamaları husûsunda sıkı sıkıya tenbihte bulundu. Halîfe-i Kızılayak, yanında hazret-i Şurbâzâr olduğu halde Belh'e gelerek toplantı yerine gitti. Onun teşrifini gören Emânullah hemen ayağa kalkarak saygıyla karşıladı. Emânullah ayağa kalkınca diğer devlet erkânı da ayağa kalkmak mecburiyetinde kaldılar. Daha sonra bu durum kendisinden sorulduğunda Emânullah şöyle cevap vermiştir: "Halîfe-i Kızılayak'ı gördüğüm vakit her iki yanında büyük birer arslan vardı. Korkumdan ve kendimde olmadan birden ayağa kalkıverdim."
Türkistan'da Enver Paşanın ölümünden sonra onun yardımcısı durumunda olan İbrâhim Lakay Afganistan'a geçerek bütün askerleri ile birkaç gün Kızılayak'ta kaldı. İbrâhim Lakay, Halîfe-i Kızılayak'la yalnız olarak yaptığı görüşmede kendisine bir isteğini iletti. Elinde bulunan kuvvetiyle Kâbil hükûmetini basarak iktidârı eline alacaktı. Bunun için sâdece izin ve duâ istiyordu.
Ancak Halîfe-i Kızılayak, bu isteği kabul etmedi. "Bunun için müslüman kanı dökülmesine râzı olmayız. Ayrıca bize iyilik edene kötülük etmeyiz." buyurdu. Bunun üzerine İbrâhim Lakay Belh'e doğru yürüdü. Kunduz vilâyeti civârında biraz savaştıktan sonra isteyen kumandanlarını Afganistan'da bırakarak kendisi Rusya'ya geçti.
Zâhir Şâh zamânında bir ara Halîfe-i Kızılayak'ın gözleri görmez olmuş ve tedâvî için Kâbîl'e gitmişti. Yol boyunca halk onu gruplar hâlinde karşılıyor ve bir kerecik bile olsa, müsâfeha edebilmek için can atıyordu.
Kâbil'e vardıklarında, onu bizzat Zâhir Şâh karşıladı. Zâhir Şâh Halîfe-i Kızılayak'ı gördüğü anda hemen ayağa fırlayarak ellerine sarıldı ve; "Ben sizi daha önce de görmüştüm." diyerek şunları anlattı: Daha Şah olmamıştım. Babam sağdı. Bir gün av için Dere-i Acer denilen yere gittim. Heyecanla av peşinde koşarken atımla birlikte oradaki bir kuyuya yuvarlandım. O anda; "Yetiş ya pîr." şeklinde haykırmıştım. Hemen göğsümden kavrayan bir el beni kenâra koymuştu. İşte o vakit karşımda sizi gördüm. "Korkma yavrum." diye beni sâkinleştirdikten sonra nereye gittiğinizi anlayamamıştım.
Zâhir Şâh, bundan sonra Halîfe-i Kızılayak'a daha çok hürmet gösterdi ve onu mânevî baba kabûl etti. Ayrıca özel olarak Türkiye'den getirtilen bir doktorun başarılı tedâvisi netîcesinde Halîfe-i Kızılayak'ın gözleri sağlığına kavuştu.
Afganistan'ın siyâsî istikrârı husûsunda pekçok müsbet tesirleri görülen Halîfe-i Kızılayak'ın varlığı müslümanların sulh ve selâmet içerisinde yaşaması husûsunda da büyük bir nîmetti.
Bolşevik ihtilâlinden sonra Afganistan'a geçen Türk muhâcirleri ile bâzı Peştun kabîleleri arasında münâzaralar ortaya çıkmıştı. Hattâ ufak çapta çatışmalar da görülmüştü. Bu hâdiseler devâm ederken Peştunların kabîle reisi bütün adamlarını toplayarak bu durumu görüşmek üzere Kızılayak'a hareket etti.
Bunu duyan Halîfe-i Kızılayak, kırk elli kadar kişiyi silâhlı olarak yolun iki kenarına yerleştirdi. Adamlarıyla kızgın bir şekilde gelmekte olan han, Kızılayak'a on beş km kadar yaklaştığında ürpermeye ve endişeye kapılmaya başladı. Yaklaştıkça ezilip büzüldü ve âdetâ küçüldü. Han, nihâyet dergâh kapısına geldiğinde mecalsiz bir halde edeple içeri girdi. Özürler beyân ederek bütün anlaşmazlıklara son vermek üzere huzurdan ayrıldı.
Böylece felâkete sebeb olabilecek bir mesele kendiliğinden halledilmişti. Daha sonra yakın adamları reise, kendisinde görülen değişikliği suâl ettiklerinde; "Yolun iki kenarında bir ordu bekleşiyordu." diye bahsetmiştir.
Halîfe-i Kızılayak, gerek sözleriyle, gerek ameliyle Ehl-i sünnet îtikâdı ve İslâm ahkâmına tam uymuş ve onu yaymak için uğraşmıştır. Uzun ömrünü cihâdlarla süslemiştir. Kendisine gösterilen saygılara mukâbil onda kesinlikle bir kibir ve gurur hâli görülmezdi. Her hâliyle çok mütevâzi idi.
Herkese iyi davranırdı. Kendisine kötü davrananlara karşı da yumuşak ve merhametli idi. Çocuklar dâhil herkese selâm verirdi. Kimse kendisinden önce ona selâm veremezdi. Birçok defâ daha önce selâm vermek niyetiyle huzûruna çıkanlar bunu başaramamış, hep selâm almak mecbûriyetinde kalmışlardır.
Kimseyi incitmemeye çok dikkat ederdi. "Çocukluğumda sapanla bir serçe vurmuştum. Bunu her hatırlayışımda korkudan kalbim titriyor." buyururdu. En küçük müstahaba bile ehemmiyetle riâyet ederdi. Hep kıble tarafına dönerek otururdu. Helâl ve temiz yemeye çok dikkat ederdi. Seyyitleri çok sever ve onlara hürmet gösterirdi. Her hareketi Resûlullah'a tam tâbi olduğunu gösteriyordu.
Şöhretin çok zararlı olduğunu söyler, Peygamber efendimizin bu konudaki "Şöhret âfettir." hadîsine istinâden; "Koşandan yürüyen, yürüyenden duran, durandan oturan, oturandan da yatan daha iyi, daha rahattır." buyururdu.
Afganistan halkını bir hicretin beklediğini ve bunda önce davrananların kurtulacağını, sona kalanların ise çok telef olacağını söylerdi. Rusya ile çok sıkı irtibât kurulacağına hattâ iki yurdun bir olacağına işâret ederdi. "İslâmı yaşamak avuç içinde köz (ateş) tutmaktan daha zor olacaktır." buyururdu.
Çocukları çok severdi. Bâzan torunlarını önüne alıp, hem sever hem de hıçkırarak ağlardı. Öyle ki göz yaşları sakalının ucundan damlardı. Sebebi sorulduğunda da; "Onların doğduklarına seviniyorum, ama görecekleri günler için ağlıyorum." buyururdu.
Dünyâ malına tamah edenlere; "Altın alma, duâ al. Duâ altından daha kıymetlidir." buyururdu. Hiç kahkaha ile gülmezdi. Kahkaha atanları gördüğünde; "Sıratı geçmeden nasıl gülebiliyorsunuz, şaşıyorum. Müslüman sıratı geçtikten sonra güler." derdi. Birisi halk arasındaki âdete dayanarak; "Gece tırnak kesmede mahzur var mıdır?" diye sorunca; "Pislik, görüldüğü anda yok edilir." buyurdu.
Halîfe-i Kızılayak câmide vâz etmezdi. Fakat ikindi namazından sonra akşam namazına kadar Sûfî Allahyar hazretlerinin Farsça manzûm olarak yazdığı bir fıkıh kitabı olan Meslekü'l-Müttakıyn'ı okur ve açıklardı. Kitap, senede iki defâ bitirilirdi. Böylece herkesin bilmesi gereken fıkıh bilgileri müsâit bir zamanda cemâata anlatılmış olurdu. Diğer vakitlerde ise sohbet dergâhta olurdu. Bu sohbet sırasında daha çok, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât'ı okunurdu.
Ramazan aylarında dört gecelik bir hatim düzenlenirdi. Bu hatime ülkenin her tarafından binlerce insan gelirdi. Çeşitli yerlerden gelen âlimler burada buluşurlardı. Ayrı ayrı yerlerde toplanırlar, konuşup tartışırlar, sorulara cevap verirlerdi.
Hatim tertîbi şöyle olurdu: İkişer rekat kılınan terâvih namazında okunacak zamm-ı sûre için Kur'ân-ı kerîm baştan îtibâren okunmaya başlanırdı. Bu işi hâfızlardan kurulu bir ekip yapardı. Hâfızlar ve cemâat tesbihlerden sonra beş on dakika çay içip dinlenirlerdi. Böylece sahur zamânına kadar devâm eden terâvih namazında birkaç cüz okunurdu. Nihâyet dördüncü gecenin sonunda Kur'ân-ı kerîm hatmedilmiş olurdu. Hatîm, bayram havasında geçerdi.
Gelen âlimler iftar ve sahur yemeklerini hankâhın avlusundaki sofada Halîfe-i Kızılayak'la birlikte yerlerdi. Buradaki sohbet o kadar tatlı, öylesine bir kudsiyet içinde geçerdi ki, orada bulunanlar kendilerini başka bir âlemde zannederler, içlerinde ulvî bir zevk ve özlem kalırdı.
Yine mevlid kandilleri ayrı bir güzellikte ihyâ edilirdi. O gün de her yerden insanlar akın akın gelirlerdi. Herkes toplandıktan sonra Halîfe-i Kızılayak'ın odasında ve kendisinin oturduğu yerde başının üzerinde yüksekte bir yerde duvara yapışık duran özel sandukada bulunan Sakal-ı şerîf ile Şâh-ı Nakşibend hazretlerine âit hırka-i şerîf başlar üzerinde getirilirdi. Emânetler, özel olarak yapılmış ve baş hizâsında bulunan mevkiine konulurdu. Örtüler edeple ve salevât-ı şerîfe okunarak açılırdı. Sonra belli bir tertîb içerisinde nâtlar okunur, Kur'ân-ı kerîm kırâat edilir ve konuşmalar yapılırdı. En sonunda Hırka-i şerîf oraya gelenlerin arasında dolaştırılır, edep ve ihlâsla öpüp koklanırdı. Daha sonra şerbet ikrâm edilir, duâ ile meclise son verilirdi. Kandile, vâli ve kâdı gibi bâzı devlet adamları da katılırdı.
Halîfe-i Kızılayak dergâhında her akşam büyük kazanlarda yemek pişirilerek halka dağıtılırdı. Fakir âileler evlerine buradan yemek götürürlerdi. Ayrıca her Perşembe gündüzleri devâmlı yemek pişer ve dağıtılırdı. Ağır muhâceret şartlarında zayıf düşen âileler için burası bir ümid kapısı idi. Ayrıca fakirler her zaman gelerek çeşitli ihtiyaçlarını buradan giderirlerdi. Bundan başka her gün pekçok misâfir ağırlanırdı. Yemek aynı ölçüde pişmesine rağmen her zaman kâfi gelirdi.

3 SENE FELÇLİ YATAR


Halîfe-i Kızılayak, hayâtının sonlarında felçli olarak üç sene hasta yattı. Sağlığında olduğu gibi, hastalık zamânında da hep şükreder ve; "Beterinden koru yâ Rabbî!" diye yalvarırdı.
Nihayet Buhârâ'daki Gögeldaş Medresesini kerâmet ile inşâ ettiği söylenen büyük velî hazret-i Îşan'ın torunlarından olan hanımı vefât edince, Halîfe-i Kızılayak; "Artık gitme zamânımız geldi." buyurdu. Hakîkaten hanımının vefâtından bir gün sonra kendisi de Hakk'ın rahmetine kavuştu. Vefâtına yakın, Allah ism-i şerîfini devamlı tekrarlamaya başladı. Bu sırada birkaç kez bayıldı. Her zaman gizliliği düstûr edinmiş olmasına rağmen, son anlarında kendisini görülmedik bir muhabbet ve iştiyak hâli kapladı. Dili kımıldamamasına rağmen göğüs kafesinden çıkan Allah lafz-ı şerîfi bitişik odalardan açık şekilde duyuluyordu. Nihâyet 1958 (H.1375) yılı Şâban ayında Hakk'ın rahmetine kavuştu.

VEFATI


Vefât ettiği gün mevsim yaz olmasına rağmen hava simsiyah bulutlarla kapandı ve gün boyu ince bir yağmur yağdı.
Vefâtı üzerine pekçok insan Kızılayak'a geldi. Araba ve binek hayvanlarına yer bulunmaz oldu. Sokaklar, araba zincirleri ile kilitlendi. Cenâze namazı safları sokaklara taştı. Cenâze namazına katılmak için ağaçlara çıkanlar bile görüldü. Cenâze namazına Zâhir Şah vekâleten yardımcılarından birini gönderdi. Namaz, Mevlevî Abdülvüdûd'un imâmetinde edâ edildi. Kabri, Kızılayak'ta câmi bitişiğinde ve medresenin avlusundadır. Türbesine kendi isteği ile kubbe yapılmadı, üstü açık bırakıldı. Türbenin üstünde kendisinin gazâlarda yanında taşıdığı bayrak göndere dikilmiş ve üstünde beyaz bir alem dalgalanmaktadır.
Vefâtından sonra ikinci oğlu Sirâcüddîn'e Mevlânâ Seyyid Âbid tarafından icâzet verilmiş, ancak bu oğulları çok geçmeden zehirlenerek şehîd edilmiştir. Onun kabri de babasının kabri yanındadır. Daha sonra büyük mahdumları Hamid, icâzet almışsa da birkaç sene sonra o da vefât etmiştir. Son olarak Siracüddîn'in oğlu Nûreddîn'e Buhâra'da Halîfe-i Kızılayak'la berâber medresede okuyan ve yine Halîfe-i Kızılayak'ın emri ile Belh'e yerleşen Mevlânâ Berat tarafından icâzet verilmiştir.
Halîfe-i Kızılayak'ın Türkçe ve Farsça olarak bastırdığı Farz-ı Ayn adında bir risâlesi vardır. Risâle herkesin bilmesi gereken îtikât bilgileri ile bâzı zarûrî vecîbeleri ihtivâ etmektedir.
Büyük Türkmen şairi Rüstem Muhlis'in Halife Kızılayak'ın ebediyete intikali ile ilgili Türkmen dilinde yazdığı mersiyesini sizlerin dikkatinize sunuyorum. Telaffuz ve ses uyumunda çok zorluk çektiğim için yanlışlıklar olacağı gerekçesiyle şimdiden özür diliyorum.
(Hazırlayan: Osman mahdum)


 

3 Haziran 2013 Pazartesi

به گرامیداشت از شصتمین سالروز وفات خلیفه صاحب عابد نظر محفلی برگزار شد

دکتور سید مخدوم رهین وزیر اطلاعات و فرهنگ امروز درمراسم گرامیداشت از شصتمین سالروز وفات خلیفه صاحب ملا عابد
 نظر قزل ایاق گفت: عرفان اسلامی و طریقت هاي مختلف تصوف اسلامی، مکتب های انسان ساز هستند، مکتب هائی که در سایهء شریعت به سوی حقیقت راه می پیمایند.
به گزارش خبرنگار آژانس باختر، دراین محفل که به ابتکار وزارت اطلاعات و فرهنگ برگزار شده بود ، وحیدالله شهرانی وزیر معادن ، دکتور جماهیر انوری وزیر امور مهاجرین و عودت کننده گان ، برخی از وزرای مشاور ، شماری از اعضای پارلمان کشور، فرهنگیان و اهل طریقت اشتراک نموده بودند درآغاز محفل دکتور سید مخدوم رهین وزیر اطلاعات و فرهنگ، سخنرانی کرده ابعاد مختلف زنده گی خلیفه صاحب ملا عابد نظر قزل ایاق را به تحلیل گرفته گفت : " مایهء مسرت است که امروز از یکی گرامی ترین شخصیت های معاصر عرفان اسلامی تجلیل بعمل می آوریم، عرفان اسلامی و طریقت مختلف، تصوف اسلامی مکتب های انسان سازی هستند، مکتب های که در سایهء شریعت به سوی حقیقت راه می پیمایند."
دکتور رهین افزود:" پیشروان عرفان اسلامی، مقتدایان و مرشدان این مکاتب در تهذیب شخصیت رهروان و سالکان، کارهای بزرگی را در طول یکهزار و پنجصد سال گذشته انجام داده اند."
وزیر اطلاعات و فرهنگ بیان داشت : از جملهء این عرفأ از شخصیت های معاصر عرفانی ما مخصوصاً در طریقهء نقشبندی یکی از چهره های تابناک آن جناب خلیفه صاحب قزل ایاق ملا عابد نظر بود که پیروان و ارادتمندان و مخلصان زیادی در موضعي كنوني رود آمو داشتند و دارند.
بعداً مولوی عبدالکبیر مخدوم ، خلیفه بر حال قزل ایاق سوانح ملا عابد نظر را قرائت کرد.
همچنان دکتور جماهیر انوری وزیر امور مهاجرین و عودت کننده گان درمورد سیرت، ابعاد مختلف زنده گی خلیفه صاحب قزل ایاق معلومات داده گفت : مولوی صاحب قزل ایاق مرد متواضع، برده بار و دانشمندی بودکه در عصر و زمان خود یکی از چهره های تابناکی طریقت نقشبندی بود.
 سپس مولوی جوره وزیر مشاور، مولوی مصطفی بارکزی، مولوی سالک زاده مشاور ریاست جمهوری و مولوی عبدالجبار مخدوم پیرامون شخصیت، سیرت ، برخورد اجتماعی خلیفه صاحب قزل ایاق صحبت کردند و مطرح ساختند که طریقت هرگز با شریعت اختلافی ندارد.
در اخیر پیام شورای همبستگی اسلامی ترکمن های افغانستان به این مناسبت توسط دکتور دوردی عضو این شورا خوانده شد، او قبل از قرائت پیام از وزارت اطلاعات و فرهنگ و شخص دکتور سید مخدوم رهین به خاطر برگزاری چنین نشستی ابراز
 
قدردانی کرد

20 Mayıs 2013 Pazartesi

KENAN SOFUOĞLU

Güzel kardeşim dualarımız seninle.
Güzelim Türk bayrağını omuzunda taşıyarak gururla dalgalandırman bile her şeye bedel.
Senin çıktığın her yarışmayı cani gönülden izliyor ve yarışın bitinceye kadar dua ediyoruz.
Bireysel bir spor olan Motosporda göstermiş olduğun performansın takdire şayan. Allah gönlüne göre versin, her daim dualarımız seninle olacak.
Türk motosiklet yarışçısı Kenan Sofuoğlu 1983 yılında dünyaya geldi. 2002 yılında Almanya'ya yerleşen yarışçı, aynı yıl Yamaha-Cup'ı kazanır. En büyük destekçisi olan ağabeyi Bahattin'in 2002 yılında bir otomobil kazasında kaybeden  Sofuoğlu,
yine ağabeyinin arkadaşı Aytunç Taş'tanın desteği ile bir çok başarılara imze attı. 2003 sezonunda Supersport-IDM'de 2. olduktan sonra 2004'te Fim Superstock 1000 Cup'a geçen Sofuoğlu, 2004 sezonunu şampiyona

üçüncüsü olarak tamamladıktan sonra 2005 Superstock-1000 şampiyonluğunu hedef seçti.
İlk iki yarışı kazanmasına rağmen yaptığı bir kaza sonucu bileğini kırması sebebiyle Misano'daki yarışa katılamamış, sezonu 2. olarak tamamlamıştır.
2006 senesinde Supersport-WM'ye başlarken sponsorluk sorunları yüzünden Yamaha Almanya takımından ayrılmak zorunda kalmıştır. Ancak son anda İsviçre'de yaşayan, ismi gizli tutulan bir Türk işadamının sponsorluk sağlamasıyla Ten Kate'nin Honda takımına katılmıştır. Supersport WM'de 2006 sezonunu 3. olarak tamamlamıştır. 2007 yılında Supersport Dünya Şampiyonluğu'nda sezonun bitimine

3 yarış kala şampiyon olmuştur. 2010 Yılı Dünya Supersport
Şampiyonası'nda sezonun 13. ayağı olan ve Fransa'da Paris'in kuzeyinde bulunan Magny Cors Pisti'nde koşulan yarışta Kenan Sofuoğlu 2. sırada yer almasına rağmen
Dünya Şampiyonu olmayı başarmıştır.
MEHMET EMİN TOKADİ HZ.


Nice evliyaların bulunduğu, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in müjdesine nail olan baş komutan Fatih Saltan Mehmet Han'ın bulunduğu ve ''Negüzel askerler'' diye müjdelenen askerlerinin bulunduğu ve nice evleyalar ile nice sahabelerin yer aldığı İstanbul'un her köşesi bir başka güzel.
Manevi feyzin doruk noktasına geldiği güzel İstanbul'da istikametin doğrultusunda, seçtiğin yol ile varmak istediğin her yön mevcut.
Şehri bülbül, çeşmi gül İstanbul'da Ashab-ı Kiram'dan sonra medfun bulunan üç büyük evliyadan biridir Mehmet Emin Tokadi Hz.'de İstanbul'da bulunmaktadır.
1664 yılında Tokat'ta dünyaya gelen Mehmet Emin Tokadi Hazretleri 83 yaşında İstanbul'da vefat etmiştir.
Türbesi Unkapanına inen cadde ile Zeyrek yokuşunun kesistiği tepe üzerinde Soğukkuyu Piri Paşa Medresesi kabristanında bulunan Tokadi Hazretleri, Mekke'de İmam-ı Rabbani Hz.'nin oğlunun talebesi Ahmet Yekdes Cüryani hazretlerine talebe olmuştur. 3 sene sonunda hocası artık İstanbul'a gitmesini istemiştir.
Hocası kendisinden son bir arzusunun olup olmadığını sorması üzerine, Tokadi Hz.'de, hocasından dua  ister ve:
''Benim vefatımdan sonra kabrime gelip bir fatiha okuyanın vücudu cehennem ateşinde yanmasın'' der.
Bu dua isteği karşısında hocasına şu hadiseyi hatırlatmıştır:
''Birgün Resulallah Efendimiz (s.a.v.)'in yanına Cebrail (a.s.) gelir. 'Ya Resulallah Ebu bekir'in (r.a.) 1 saatlik ibadeti 70 senelik ibadet hükmüne geçer' dedi. Resulallah Efendimiz (s.a.v.) hemen Ebu bekir (r.a.) Efendimizi çağırdı. Geldiklerinde 'Evde ne yapıyordun?' diye sordu. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) şöyle cevap verdi. 'Ey Allah'ın Rasulu. Hatırıma şöyle şu gelmişti. Hakk Teala cenntei ve cehennemi yarattı. Her ikisinide dolduracağını takdir etti. Ya Resul Allah bende evde Hakk Teala'dan vücudumu cehennemi dolduracak kadar büyük yapmasını diledim.''
Hocası kendisine şunları söyledi:
-''Vasiyet etki vefatından sonra kabrini kolay bulunacak bir yere yapmasınlar. Virane bir yere defnetsinler. Kimse bilmesin. Ancak, nasibi olanlar gelip bulsun, dua etsinler'' der.

17 Mayıs 2013 Cuma

TARİHİ EMİNÖNÜ'NÜN NOSTALJİ BALIKÇILARI

Eminönü ilçesinde bulunan balıkçıların tekne üzerinde sattığı  balıkları tadan biri, İstanbul'u hayal ettiği zaman ilk aklına gelen lezzetli ekmek arası balık olur. 
Arkadaşlarla birlikte ekmek arası balık zevkinin zirvesine varıldığı Tarihi Eminönü ilçesinin kuzeyden Haliç, güneyden Marmara denizi, doğusunda  İstanbul Boğazı, batıda ise Fatih ilçesi bulunuyor.
Adeta bir gelin gibi süslenmiş Eminönü camisi manzarasını yanına alarak çektiğini ziyafetin tadına hiç bir yerde varamassın.
Osmanlı döneminde Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliği'nin burada bulunması sebebiyle Eminönü adını alan ilçe, Fatih İlçesiyle birlikte cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul'un merkezi ilçesi olmuştur.
Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde cazibesinden hiçbir şey kaybetmeyen ilçe, sınırları içinde çok önemli tarihi ve turistik eser barındırır.


Sadece ülkemizde değil dünyada da eşine az rastlanan bu eserlerden bazıları şunlardır:
Sultanahmet ve Beyazıt Meydanları, Dikilitaş, Burmalı ve Örmeli Sütun, Çemberlitaş, Aya İrini Kilisesi, Yerebatan Sarayı, Topkapı Sarayı, Süleymaniye, Sultanahmet, Ayasofya, Küçük Ayasofya, Beyazıt, Şehzade, Yeni (Valide), Nuruosmaniye, Laleli Camii gibi camiler, Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı, Gülhane Parkı, İstanbul Üniversitesi...







14 Mayıs 2013 Salı


AMANULLAH DALİY


5 Mayıs 2013'te dünyanın en güzel kenti İstanbul'da Afganistan Türkmen Öğrenciler Birliği tarafından düzenlenen ''Dünden bugüne Afganistan Türkmenleri ve Yeni Nesil'' adlı panele Afganistan Türkmenleri arasında yeni yetişen pop sanatçısı Amanullah Deli'de konser verdi.
Afganistan'ın kuzeyi Anthoy vilayeti Gorgan ilçesinde dünyaya gelen Amanullah Daliy, Türkiye'ye ilk defa geldiğini, burada bulunan Türkmen soydaşları ile bir araya gelmekten büyük mutluluk duyduğunu belirterek, ''İldeşlerimin mutlu ve huzur içerisinde yaşadıklarını gördüğüm için çok mutluyum'' dedi.
Rus Afgan savaşı nedeniyle tam olarak eğitim alamayan Daliy, genç yaşta olmasına rağmen, Türkmen halkı için nasıl bir hizmet edebilirim aşkıyla büyüdüğünü, öğrencilerin böyle bir etkinliğine katılarak neşeli dakikalar geçirmesinden dolayı çok mutlu olduğunu bildirdi.
Afganistan'da kendisini müziğe vererek, mahalle ve kasabalarda tüm düğün ve toplantılarda şarkı söylediğini ifade eden Amanullah, Türkiye'de kaldığı zaman içerisinde buradaki soydaşlarının düğünlerine de gideceğini oralarda konserler vereceğini bildirdi.
Afgan Türkmenleri arasında ilk pop müziğini yaratan Amanullah Daliy, on yıla yakın eski tarz müzikler seslendirdi. Son altı yedi yıldır pop müziklerle, halkın yaşantısını konu alan müzikler seslendirmeye çalışan Amanullah Daliy'nin seslendirdiği müzikler hen ne kadar hoş karşılanmasa da daha sonralara halk arasında beğeni kazanmaya başladı.
Kendisinin anlattığına göre, düğünlerde ilk defa pop müzik seslendirdiği sıralar da -''eh deli oğlan'' işte diyerek başlandığını, daha sonra lakabının Amanullah Deli olarak kaldığını kaydetti.
Öğrencilerin düzenlediği panele Türkmen sanatçısı Sıdika Kurayşi'da katılarak konsen verdi.


20 Mart 2013 Çarşamba

TÜRK ALEMİNİN BİNLERCE YIL KUTLADIĞI
MİLLİ  ''NEVRUZ BAYRAMINIZ'' KUTLU OLSUN

Türkmenler, yeni yılın ilk gününe Novruz adını verirler. Novruz’dan beş altı gün önce, her Türkmen ailesi temizlik yapmaya başlar.
Novruz için Türkmen çöreği, Türkmen petiri, külce, yağlı börek, yağli çörek, boğursak, Türkmen palvyi hazırlanır. Ne kadar çok yiyecek hazırlanırsa, yeni yılın o denli iyi geçeceğine inanılır.
Semeni, Novruz’un özel yiyeceğidir. Birkaç aile birleşip büyük bir kazanda buğday özüne, un, su ve şeker ekleyerek hazırlarlar. Bir gün önceden pişirilmeye başlanan semeni, 21 Mart sabahı etkinliğe iştirak eden tüm katılımcılara ikram edilir.
Yada evlerde günün ilk dakikalarında ikram edilir.
Bir de Nevruzdan bir gün öncesinden kaynar suya yatırılmış kuru meyve ve hoşafı yapılır ve Sabah il yenen gıra buüzüm ve kaysı hoşafı olur. Hatta tüm kaplan su ile doldurularak konur ki yılın ilk günü tüm kaplar dolu olması bereketli olması dikket edilir. Bu gelen de yılın ilk gününde taze meyve yenerek başlanması o yılın bereketinin artacağına ve bolluk ve bereketli bir yıl olarak geçirileceğine inanılır.
Nevruz Bayramı Türk cumhuriyetleri, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan'da bir günlük resmi tatil olarak kutlanırken, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ise Bayram ektinlikleri ile kutlanmaktadır.
(Derleyen: Osman Mahdum)




19 Mart 2013 Salı

NOVRUZ BAYRAMY

SAĞBOL GARINDAŞ
Bayramımı bayram bilip, bize el uzadan Türkmenistan halkına minnetdarlık bildiryeris. Allah yalkasın, dar günlerymyzde bize yetişen her garındaşımıza sağbolsun aydyeris. Gurban bayramında Türkiye'den gelip gurban kesip et paylanlara, dar günlerimizde, başımızın ağradıği günlerde münlerce adami pul alman sağlık barlağından geçiren, muht derman beren millete sağ bolsun aydyerin.
Elbet biz Owgan halki hem ebedi uruş bilen galmars. Elbet biz hem öz ayağımızda durar, toyumuz toy yali bayramımız bayram yali bolar.
Daşari yurda yaşayen ildeşlerimiz bilen bilelikde bir ara gelip bayramlaşarıs. Sağ bolsun Türkmenistan bizi yatlap bayramlık sovgat iyberipdir. Allah yalkasın.
İnşallah Hamiyap'da Garkın'da Amuderya'nın toprak opgunu bilen göreş beren Türkmen garındaşlarıni hem yatlarlar. Umid edyeris ol yerdeki Türkmen garındaşların hem dadına yeterler.
Yene bir gezek Türkmenistan dövlet işgerleri ve Türkmen halkına sağbolsun aydyeris.
(Tayyarlan: Osman Mahdum)

18 Mart 2013 Pazartesi


ÇANAKKALE ŞEHİTLERİMİZİ
RAHMETLE YAD EDERİZ



BİR YOLCUYA

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu'nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
 Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil ONAN

12 Mart 2013 Salı


OWGANİSTAN TÜRKMENLERİ TOPRAĞINİ
GORAMAK ÜÇİN TEBİĞAT BİLEN GÖREŞYER

Owganıstan'ın demirgazığında, dört ayrı vilayetin 8 etrupunda Amıderyanın zarbi bilen dören toprak opruğuna garşi üzniksiz göreş berilyer.
Onda da Türkmen maşgalaların in köp yaşadığyi Hamiyap bilen Garkın etraplarında Amuderyanın zarbi bilen toprak gaymasi sebepli 4 obanın yok bolduğuni, başgada yene 4 obanın bolsa yok bolma hovbi bilen yüsbe yüz galandığı bildirildi.
Demirgazık velayatlarından Şıbirgan şeher gubarnatori Muhammet Alim Saaei'nin aytmağına göre, bul tabiğat vakiası bilen göreşyen döwlet işgerleri hem goy bolsun edindiğini, indi bolsa Hamiyap ve Garkında yaşayan Türkmenlerin öz el güçleri bilen garşi duryandığıni belledi.
Türkmenistan bilen Owganıstan arasında çızılan serhat hatının yok bolduğuni bellen Gubarnator Saaei, ''Ön Türkmenistan serhadi göz yetimde görüp bolyerdi. İndi deryanın beri Owgan serhadına süyşmesi bilen görüp bolanyok. 15 - 20 kilametr Owgan topraklarına süyşdimike diyip çak edyerin. Berde yaşayen hak öz imkanlari bilen çere alcak bolyer velin bu yağdayın önüni almak has gıynmıka diyip çak edyerin'' diyip nığtadi.
Hamiyap halki öz arasında pul goşup çuval aldıklarıni takminan Amuderyanın 20-50 kilametrlik bir kenarıni gorabildiklerini, galanıni bolsa dövletin özi bir çere alamasa bolcakdeldiğini bellediler.
Hamiyap'da 300 Türkmen maşgalanın öyünden göçendiğini bellen yaşayıci Muhammet Ağa, ''Tacikistan, Özbekistan ve hemde Türkmenistan öz topraklarıni goramak üçin çere alyerler, veliyn bizim tarafımızda bolsa hiç bir çere alınmadi. Heli önümüzda yaz ayı bar, bu aylarda havaların ıssymasi bilen Amıderyanın suvi hem köpeler. Onda sil hem alıp başlar, hemde yene toprak gaymasi artar. Bu alyan çerelerimizin hiç biri hem galıci del esasli bir çere gerekli'' diyip aytdi.
(Tayyarlan Osman Mahdum)