21 Mayıs 2022 Cumartesi

 GÜCÜNE GİDER

Bazen hayatta günlerce nasihat edilsin o kulaktan girer, o kulaktan çıkar gider. Ancak bazı yazılar olur ki bin nasihate değer. "Kıssadan hisse" derler ya. İşte benimde günlerce nasihat dinlemeyi bir kenara bırak sadece şu okuduğum kısacık satırlar ufkumu değiştirdi. 

İçin ne kadar hüzünlü olursa olsun, kalbinde ne kadar fırtınalar koparsa kopsun, sadece şu aşağıdaki mısraları hatırlayınca içime bir su serpiliyor. "Bir musibet, bin nasihatten evladır" derler ya işte benim için de bu satırlar çok anlam fark ediyor.    

Her zaman içime bir sıkıntı, darlanma gelirse şu aşağıdaki satırları okur, teselli bulurum. 


GÜCÜNE GİDER

Çok hastayım diye dertlenme,

Hz. Eyüp'ün gücüne gider.

Çocuğum hayırsız diye iç çekme,

Hz. Nuh'un gücüne gider.

Eşimden çok çektim deme,

Hz. Lut'un gücüne gider.

Kardeş kıskançlığını dert etme,

Hz. Yusuf'un gücüne gider.

Annem-babam imtihanım oldu deme,

Hz. İbrahim' in gücüne gider.

Bu sözü as al yüreğine,

Buda gelir buda geçer yahuu.

(İnt.alıntı)

20 Mayıs 2022 Cuma

 BENİ YAKIŞINA

O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.
Ruhumla söndü alev, sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak, günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye, kıblegâhım da yandı.

(Nurullah Genç)


17 Mayıs 2022 Salı

 MUHAMMET’İN KAYIĞI

Muhammet bir kayığa biner babası ve annesi var kardeşleri vardı.  Dümenin başında Muhammet oturur ve aynı zamanda kayığın küreklerini de o çekiyordu. Güya anne baba yaşlı, kardeşleri de küçüktü. İş bilmezler ne yaparsa Muhammet becerir o götürürdü eksik veya tam. 

Kimse Muhammet’e “sen yoruluyor musun, aç mısın, susuz musun”  sormuyordu. Herkes halinden memnundu. Canı sıkılan eskimiş kayığın emektar, çürümeye yüz tutmuş ahşabını tırnakları ile kazıyordu.  Sıkı tutunmak için de aynı şekilde tırnaklarını saplıyor, kızdıkları zaman da tırnakları ile kazıyordular.

Dıştan bakıldığı zaman kayık değil mübarek sanki saltanat kayığı. İçine girdiğin zaman ise kayığın su almaya başladığı, zar zor kullanılabildiği görülebiliyordu.  

Kürekleri çeken yine Muhammet’ten başkası değildi. Muhammet’in halini soran olmaz, aç mısın, susuz musun, halsiz misin, yorgun musun kimse sormuyordu. Muhammet’in terini gören yok, derdini paylaşan yoktu. Bir nebze ağzına su dahi veren yoktu. Kayıkta bulunanların hepsi halinden memnun. Muhammet ara sıra “Yahu ellerim sızlıyor, yoruluyorum” dahi diyemiyordu.

Durumunu kiminle paylaşmak istese “Söylenmek ne çare,  anne baba hakkı isyan olmazdı. Hayırduadan mahrum kalırsın. Büyük hata işlersin.” deniliyordu. 

Ancak Muhammet’in gücü bu kadardı, tekneyi zar zor hareket ettirebiliyordu. Kimin umurunda. Herkes pozisyonundan memnun. Kimse kimseyi oturduğu yerden rahatsız etmesin yeter.

Nihayet uçsuz bucaksız dalgalı fırtınalı deniz aşıldıktan sonra kara görüldü. Görüldü görülmesine de, Muhammet’in babası suda çırpınan bir ihtiyar fareyi tekneye almasın mı? Fare kayıkta dolaştıkça emektar ahşabında dışarıya verdiği cezbedici çürük kokusuna kapılıp her yerinden kemirmeye başladı deminki ihtiyar fare. 

Bu ihtiyar ve aciz görünen farenin kemirmesi ile kayık yavaş yavaştan su almaya başladı. Küçük amma görünmez deliklerden gün geçtikçe su alıyor kayığa zarar vermeye başladı. Kayığın su aldığını gören Muhammet’in kardeşleri fareyi babaları aldığı için hiç biri ses çıkaramıyorlardı.

Hatta kızdıkça tırnakları ile emektar kayığın ahşabını kazımaya başladılar. Bu duruma kimsecikler ses çıkaramıyordu. Nihayet kara göründü, liman yaklaştı yaklaşmasına ama kayık da bayağı su almaya başladı. Kayığın içi farenin açtığı delikler ile ilerledikçe su alıyor batmak üzereydi.   

Bu durumu kürekleri elinde olan bir tek Muhammet görebiliyordu. Başkasının umurunda bile değildi. İster batsın ister yürüsün umurunda bile değildi.  Kardeşlerin tek bildikleri zar zor olsa da kayık ilerliyor başka ihsan istemez modundaydılar.

Nihayet zar zor çürük kayık limana ulaştırıldı. Muhammet ve kardeşleri ve ana babası karaya çıktı çıkmasına ancak, herkes kayboldu.

Biri midem bulandı, biri aç kaldım, bir diğeri ayaklarım tutuldu ve bir diğeri karaya ulaştık yürümem lazım. Herkes bir bahane buldu da kimsecikler kalmadı.

Muhammet tek başına kaldı mı ortada? Etrafına bakınıyor kimsecikler yok. Ayakları sızlıyor, bilekleri yorgunluktan tutulmuş. Başı ağrıyor, halsiz bezgin bir şekilde yalnız başına çırpınıyor. Muhammet ortada tek başına kaldı mı?

Muhammet bu durumuna bir anlam veremedi. Sessizce yürüdü zar zor ulaştırdığı limanın kıyısında. İsyan edemiyordu, hayıflanamıyordu.  Sessiz sedasız yürüyordu Muhammet. İçinde bir fırtına kopuyordu ancak kayığın altı delik olsa dahi karaya ulaştırmanın vermiş olduğu huzur ve rahatlık onu teselli ediyordu.  

Yürüdü, yürüdü, yürüdü. Muhammet uzak bir yerden kalabalık insanların sesini duydu. Haykırıyorlardı, kayığı ben çıkardım, bu kayığın küreklerini çekmek için otuz yıl pencereden bakarak bekledim. Nihayet kayığı bu kareye getiren benim, kahraman benim. Benim, benim, benim sesleri çoğalmaya başladı.

O kadar çoğaldılar ki mangalda kül bırakmayan kahraman görsün gözün. 

Muhammet içinde kopan fırtınayla bir anlık haykırmak istedi. Kendisini her ne kadar tutmak istese de bir isyan sesi çıkarmaya kalktı. Sen misin haykıran, Muhammet’in kardeşleri ağzını burnunu kırdılar.

Ana babayı limana çıkaran benim, benim, benim, sedaları görsün o kadar çoğaldı ki haddi hesabı yok. Hayır, duaların en makbulünü kapmış kahramanlar görsün gözün. 

Muhammet artık kayık, liman, gemi ve kürek düşünmekten bile korkmaya başladı. Hatta hayalini kurmaktan bile korkar oldu.

Tek tesellim “Sen bil Allah’ım, bana bu yeter.” diyordu Muhammet. Kabuğuma çekildim, kendi kabuklarım arasında ayrı bir dünya kurmaya çalışıyorum. “Şimdi kabuğumu kırmasınlar yeter.” diyordu Muhammet.

Muhammet ”Kırılmış kalbin teselli edeceği ancak Allah olur. Allah’a sığın, o yeter” diyordu. 

(Muhammet Osman Mahdum)

 16.05.2022