19 Mart 2010 Cuma

KIZILAYAK CAMİSİNİN KIBLESİ

H
alife Kızılayak, Orta Asya'dan Afgan topraklarına geçtikten sonra, sürekli olaraka kalacakları ve mesken tutacakları yerde ilk önce bir cami yaptırmaya karar verir.
Caminin kıblesini başta bizzat kendisi, Molla Gurban Halipa meşhur (Garamkol Halipa) ve Mollagök Damılla ile birlikte bulurlar.
Bir hafta boyunca murakabeye çekilen Halife Kızılayak, her akşam caminin kıblesini bulmak için iplere bağladıkları kazıkları çakarlar, ertesi sabah yeniden söktürerek bir başka yöne çakarlar. Bu yaklaşık bir hafta böyle sürer ve en sonunda şimdiki Kızılayak Cami'nin kıblesini tespit eder ve karar kılarlar.
O dönemlerde ancak ordu mensuplarında bulunan pusula da kullanmak mümkün değildir. Şimdi bırakın pusula kullanmayı, teknoloji ölye ilerledi ki, internet üzerinden ''Google Eart''a girerek, direk yönünüzü görebiliyorsunuz.
Bende tam bundan yaklaşık 90 yıl önce Kızılayak Halife'nin kıblesini belirlediği Kızılayak camisinin yönüne göz attım. Çok ilginçtir, düşük bir eğim dışında caminin kıblesi tam kabeye yönelmiş durumda olduğunu gördüm.
1923 yılları sırasında inşa etildiği tahmin edilen Kızılayak cami, ilk önce kerpiçten duvarlar örülerek yapılır. Daha sonra cami cemaatinin giderek artması nedeniyle şimdiki durumu inşa edilir.
Tamamen betonarmadan ve üzeri bakırla örtülen caminin tüm gideri Afgan Kralı Zahirşah tarafından üstlenir.
Bu caminin bakımı ve onarımı için Vakıf kurulur. Caminin sürekli olarak bakımına gelir sağlaması için de vakıf adına bölgede geniş bir arazi tahsis edilir. Bu arazi ekilir, biçilir veya kiraya verilir, tüm geliri ise cami için harcanır.
Etrafından geniş bir avlusu bulunan ve yüzlerce talebenin ders aldığı medrese ile kapanan avlununu iç kısımında ise çiçek bahçesi bulunuyor.
Çok düzenli bir şekilde reyhan çiçeği ve gül fidanlarının dikildiği bahçeden yayılan çiçek kokusu camiye gelen cemaatti kendisine çeker.
Camide her gün ilkindi namazından sonra akşam namazına kadar sofular ders alırlar, kaza namazı kılarlar ve kıraat dersi alırlar ''Sofu Allahyar'' kitabı ''Meslek-il Müttakin'' kitapları okunur ve açıklamasını dinlerler.
Bu gelenek Buhara cami ve medreselerinde olduğu gibi Kızılayak camisinde de bu tarihe kadar kesintisiz olarak sürdürülüyordu.

17 Mart 2010 Çarşamba



MOLLANEPES(1810-1862)

Kardeş Kalemler Aylık Avrasya Edebiyat Dergisi'nin yapmış olduğu çalışmaları ve yayınları büyük bir takdirle izliyorum.
Derginin bu ayki sayısında Türkmenlerin meşhur şairi ''Mollanepes''e geniş bir şekilde yer verdiği için bizzat dergi yetkililerine ve çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Mollanepes Türkmen edebiyatında sevgi konusunda yaratmış olduğu şiirleri ve aynı zamanda ''Zöhre-Tayır'' destanı ile meşhur olmuştur. ''Aşk diyarının Şahı'' adını kazanan meşhur şair Mollanpes 1810 yılında Sarahs'da dünyaya geldi.
Mari, Buhara medreselerinde eğitim alan Mollanepes, kendisi gibi şair Bostanteç isminde bir kızla genç yaşta dünya evine girecektir.
Edebiyat araştırmacıları, Mollanepes'in Agacık, Ödekberdi ve Hakberdi adlarında kardeşleri olduğunu belirtirler.
Mollanepes, henüz çocukken, zekâsı ve kavrama yeteneğiyle kardeşleri ve akrabaları arasında kendini ispatlamıştır. Esasen, şairin adına eklenmiş ‘molla’ sıfatı, onun ilmini ilgililerle paylaşmasından ileri gelmektedir.
Mollanepes, genç yaşlarda âşık olarak, severek evlendiğin Bostanteç, bir çok şiire de konu olmuştur.
Ömür boyu, kaba kuvvetten ve savaştan nefret edip, karşılıklı sevgi ve saygı ile yaşamayı nasihat eden Mollanepes, sonunda nefret ettiği şeyin kurbanı oluyor. O, 1861 yılında eline kılıcını alarak vatan savunmasına çıkıp, Merv Savaşı’na katılıyor. savaşta ağır yaralanan şâir, 1862 yılında da vefat ediyor.

VAKTİDİR
Ey gönül, pendim sana merdane olsan, vaktidir,
Yanarak Hak şem’ine pervane olsan, vaktidir.
Gayr-ı Hakk’ı terk edip, bîgâne olsan, vaktidir,
Fakr hırkasın giyip, divane olsan, vaktidir,
Can çekip Cebbar’ına, canane olsan vaktidir.

Bende sen, kalk uykudan, devranın gitmezden evvel,
Göğsün üzre şom ecelin hârı bitmezden evvel,
Tut girîbânın yakaya desti yetmezden evvel,
Ejderi ağzın açıp, cismini yutmazdan evvel,
Bu kara toprak ile hem-hâne olsan, vaktidir.

Yaşın altmışa yetmiştir, civan çağlardan geçip,
Şer işe baş koyarsın, kâr-ı rahmetten kaçıp,
Kahr-ı Hak’tan korkarak, her gün gözyaşını saçıp,
Seher vakti “Hû” diye, vahdet şarabından içip,
Meşreb u Mansur gibi mestane olsan, vaktidir.

Bu cihan ra’nasının faydası yoktur canına,
Şom ecel yayın çekip, okunu atar şanına,
Hak diye bulsan kaza Allah kefildir kanına,
Gece gün hizmet kılıp, zînet verip imanına,
Devlet-i iman ile devrane olsan, vaktidir.

Ey Nefes, geçti bu ömrün, nefs için mihnet çekip,
Yahşiden yüz çevirip, gezdin yamanlara bakıp,
Kahpe dünya cilve eder, her gün göz kaşın kakıp,
Hüsn-i ciğersûzlar ile, sen de ciğer-bağrın yakıp,
Hak katında gevher-i yegane olsan, vaktidir.


NER GEZGIN

Gönlüm sana nasihat, gezsen serbeser gezgin,
Tanı dostu-duşmanını, öyüne bahabar gezgin,
Ganym bilen garcaşsan, dayım muşti-per gezgin,
Gezsen dünya yüzünde, dovam teze-ter gezgin,
Kırk yıl maya gezinçen, bütin bir yıl ner gezgin.

Iki adam uruşsa, öter yali yol berme,
Birisine gep berip, ol birine al berme,
Oval adamdan gaçma, gaçsan asla el berme,
“Jan aga, özün bil” diyip, her nekese yalbarma,
Kırk yıl maya gezinçen, bütin bir yıl ner gezgin.

Nepes, hiç bir kem durma deni-duş-u, dost-yardan,
Pul tapmasan göterme nekes bilen süythordan,
Her dilende gam basar, gönlün dolar gubardan,
Dogmaz togsan dört yılda, bogaz bolsa er-erden,
Kırk yıl maya gezinçen, bütin bir yıl ner gezgin.