19 Ağustos 2022 Cuma

40 YIL OLDU

 TÜRK ASILLI AFGAN GÖÇMENLERİNİN 

ANADOLU'YA AYAK BASTIĞI İLK GÜN


Afganistan Türklerinin Lideri merhum Abdulkerim Mahdum beyin girişimi ile 1982 yılında Pakistan üzerinden Anadolu'ya getirilen Türk asıllı Afgan Göçmenlerinin Ana toprağa ilk ayak bastığı gün. (03.08.1982 Adana)

Merhum Afgan Türklerinin Lideri ve Kanaat önderi Abdulkerim Mahdum bey Adanaya ilk ayak bastığında Ana toprağa ayak basar basmaz toprağı öptüğü gün. 

Karşılamaya dönemin İçişleri Bakanı Selahattin Çetiner katılmıştı. Yıl 03.08.1982 ADANA Karşılamada Abdulkerim Mahdum beye birer plaket vermişti. Mahdum beyde bir demet Çiçek taktim etmişti.    

(Derleyen: Muhammet Osman Mahdum) 

26 Temmuz 2022 Salı

 

BİZ ANADAN DOĞARKEN MİLLİYETÇİ DOĞARIZ 

Biz Dünyaya gelirken Milliyetçi olarak geliriz. Kimse bize milliyetçiliğin veya Turancılığın tarifini yapmaya kalkışmasın.

Bizim Turan bilincimiz, tüm dünyada Türk kültür ve medeniyetini yaşayan her Türk milletinin derdi ile dertleşiriz, kederi ile kederleniriz, sevinci ile sevinir ve mücadelesini kendi mücadelemiz olarak biliriz.

Kimileri rahmetli babam Abdulkerim Mahdum hakkında yazdığım ‘’Orta Asya’da bir Turan Lideri Afganistan Türkleri’nin Lideri Abdulkerim Mahdum” adlı kitabımın hemen ardı sıra, Turancılık hakkında ayrıntılı bir bilgi ile en ince ayrıntılarına kadar kalem karalamaya çalışarak ‘her gelen Turancı’ ayaklarına yatmasın manasında kinayeli bir makaleye denk geldim.

Bu yazıdan şahsen ben alındım. Çünkü bizim bildiğimiz Turancılık yukarda da bahsettiğim gibi dünyanın neresinde olursa olsun, bir Türk’ün derdi ile dertlenebiliyorsam ben Turancıyımdır. Kendi çıkarlarım için kendi milletimi ezmiyor, kullanmıyorsam, onların dertlerini kalbimde paylaşabiliyorsam ben Turancıyımdır.

Turancılık hakkında fizyoloji, morfoloji, fiskiloji bilme bir sürü “lojiler” ile izah etmeye gerek yoktur. Bana Turancılık ayağına yatarak Moğullar’ın istilası ile Mervde yaptığı katliamları göz yumdurarak Moğulları bile Türk adı altına alacaksanız bu Turancılık bizim bildiğimiz Turancılık değildir.

Timur Lengn’in Yıldırım Beyazıt Hanı nefsani çıkarları için ta Ankara’ya kadar gelerek eziyet çektiren Moğul dönmesi Timur Leng’i Türk ayaklarına yatarsanız benim bildiğim Turancılık böyle değil, Türk milli örf adetini yaşamayan milli kültürünü yaşamayan ve yaşayan Türk halkına eziyet edenlere de Türk ismini çok görürüm.

Bana Turancılık öğretmenize gerek yok. Ben Anadan doğarken Türk ve Turancı olarak doğdum benden dünyaya gelecek neslimde Türk ve Turancı olarak doğacaktır.

Biz Türklerde, acıma hissi, kişi hakkına göz dikmemek, masum olan kişiye saldırmamak, senden af dileyeni affetmek hissi ve her şeyden önce vicdan hissi doruk derecededir.

Bu saydıklarımın biri olup da bir diğeri olmamamasın mümkün değildir. Türk kanı taşıyan biri paylaşma, yer verme ve vefa düşüncesinin olmaması mümkün değildir.

Hülasa biz Turancılığı, Milliyetçiliği dersle, kalemle, kâğıt ile okulla değil kanımızdan gelen içimizden gelen milli duygu ile öğreniriz.  Analarımız bizim milliyetçiliğimizi kulağımıza söylediği ninnilerle öğretir.

Acıma hissi, çalışkanlığı, kimseye muhtaç olmadan kendi kendine yetinmeyi biz çocukluğumuzdan hayatın verdiği tecrübeden öğreniriz.

Hissi Turancılık, anlık Turancılık, bilmem ne ne Turancılık. Ne demek Turancılık tek olur. Amacın Türk milletinin birlik ve beraberliği içerisinde olmasının hayalini kurabiliyorsan sen Turancısın. Türk milli kültürünü, örf âdetini yaşayanların dertlerini derdin olarak görüyorsan Turancısın. Milli hedefin Türk İslam Ülküsü ve KIZILELMA oluyorsa sen Turancısın.

Bizim geçmişimiz iki yüz ya da beş yüz yıllık bir geçmiş değil. Bizim geçmişimiz 5 bin yıllık bir geçmişe sahibiz. Türk halkının göndere çektiği bayrak beş bin yıldır hiç inmeden göklerde parlamaktadır. Renk değiştirmiş olabilir ancak hiç gönderden inmemiştir. Allah ebediyete kadar da göklerden indirmesin.

Biz ne derseniz diyebilirsiniz, Türkiye için canımız, kanımız ve ruhumuz feda olsun. Bir Türkmen yiğidi olarak Atamdan aldığım edep ve terbiye ile biz ruhumuz ile kanımız ile canımız ile Türk milliyetçisiyiz. Turancıyız 900 yüz yıl atalarımın kandaşlarımın ve karındaşlarımın aldığı Anadolu toprağı içinde canımız kanımız feda olsun.

Bu toprak için renk belli etmeden Turancı ayaklarına yatanlarında neresine batarsa batsın bu topraklar biz Türkmenlerin toprağı.

Atalarım dokuz yüz bin yıl önce bu toprakları bize vatan yaptıysa, yine atalarımızın bize emanet bıraktığı toprakların bekçiliğini de biz yaptık.

Şimdi kardeş kardeşin evine geliyor bırakın hor görmeyin. Kanında Türk kanı varsa o milletten ihanet gelmez. Asıl bu topraklara ihanet edenlerin soyuna sofuna bir bakarsanız en çok onlardan zarar görmektedir.

Biz Türk halkı Anadolu topraklarına hiçbir zaman vefasızlık edemeyiz, etmedik de.  

Bizim sizden ne farkımız var, sorarım size. Kabahatimiz sizin bıraktığınız topraklara bin yıl bekçilik etmek mi. Orta Asya’da çorak arazide çöl ortasında, susuz kurak arazilerin bin yıllık bekçiliğini yapıyoruz ve halende yapmaya da devam ediyoruz.

Şimdi kendini geliştiren biri olarak Turancılık hakkında ders vermeye kalkıyorsunuz.

Teessüf ederim. Vesselam.

 

Muhammet Osman Mahdum

 Emekli Gazeteci Yazar

22 Haziran 2022 Çarşamba

 DIK BOLMASIN 


Sayasında otar veli

Yaprak senden dık bolmasın

Govi tayyarlan mezara

Toprak senden dık bolmasın

 

Bul Karakoç Hocamızdan

Ilhamıny dık etme sen

Gövün coşup aydan sözüm

Hocamızy dık etmesin

 


Az ye, az iç, çık sefere

Berme kalbıny kefere

Pusulan bolsun besmele

Yollar senden dık bolmasın

 

Zulmedene aman berme

Toprağına göz dikene

Namart içre korky salsın

Gılıç senden dık bolmasın

 

Hak yolunda sapar eyle

Garibanın umidy bol

Vatanına sevdaly bol

Atan senden dık bolmasın

 


Berdiğine haram gatma

Hizmet eyle gönlün kırma

Cay mekanın yumşak eyle

İnen senden dık bolmasın

 

Kadir Mevla’mın yolunda

İbadet hem Takvalıkta

Kesme her daim sen eyle

Resul senden dık bolmasın.

 

Muhammet Osman Mahdum

13.06.2022

 YÖRME ŞÖHLAT

Yörme yemeğinin hazırlanması için gerekli olan malzemeler şunlardır:

Yaklaşık bir kilogramı bulacak koyun ya da keçi ciğer bağırı.  Yani karaciğer akciğer ve kalbinden oluşan ciğer takımı olacak. Bir koyun, ya da keçinin iç yağı. İki baş soğan ve isteğe göre karabiber ve tuz gerekiyor.

Yörme, Türkmenlerin Ersari boyunun en meşhur yemeklerinden biridir. Yörme’ye aynı zamanda (Şöhlat) adını da vermektedirler. Yörme yemeğinin yapılması için yeni koyun veya keçinin iç yağının yırtmadan alınması gerekiyor.

Daha sonra karaciğeri, akciğeri ve kalbi alınarak güzelce temizlendikten sonra doğranacak. Alınan koyun veya keçinin bu organları temizlendikten sonra kıyma kıvamına gelene kadar elle minik minik doğranacak. Daha sonra soğan da aynı şekilde doğranarak içine katılacak üzerine karabiber ve tuz da ilave edilerek iyice karıştırılacak.

Ilık suda muhafaza edilen İç yağ perdesi içine yaklaşık 100-150 gram yukarda hazırlanan iç malzemeleri yerleşecek şekilde kesilecek.

Kesilen iç perde yağımıza hazırladığımız harçtan 100-150 gram olacak şekilde yerleştirerek, etrafı iç yağı ile dolanacak veya ince iplik ile adeta bir ameliyat yapan doktorun dikişlerini atması edasıyla dikilecek. Yani Türkmence ibaresi ile ‘’Yörmemeli’’ zaten yemeğin ismi de böyle çıktığı tahmin edilmektedir. Yörmemek dikmek.

Şimdi yapılacaklar sadece böyle bitmiyor. Yaptığımız yörme harcımıza göre ve iç yağı perdesine göre beş altı adet veya dört beş adet bulmaktadır. Aynı sucuk görünümü alan yörmemizi et haşlama çorbasının yanına dağılmayacak şekilde itina ile koyulur ve öylece pişmesi beklenir.

Yörme haşlama ile birlikte piştikten sonra yine dağılmaması için itina ile alınarak ayrı bir kaba konulur. Yörmenin biraz soğuması beklenir. Haşlama çorba ise kaynamaya devam eder. Belli bir miktardan sonra yörme çorba ile de ikram edilir. Buzdolabında bekletilerek ertesi sabah kahvaltıda da tüketilebilir.        

Türkmenler en çok yörmenin biraz soğuk olarak tüketilmesini çok seviyorlar.

(Derleyen: M.Osman Mahdum)


10 Haziran 2022 Cuma

 İNCİTME

Değerli üstadım, şair ve yazar Abdurrahim Karakoç hocamızı her daim rahmetle anıyorum. Özellikle şu yazdığı İNCİTME şiirini defalarca, günlerce okumaktan zevk aldığımı söylemek isterim. 

Her satırı, her hecesi ayrı bir ders niteliği taşıyan hocamızın bu şiirini okuduğum zaman, aynı görüşte olan ve aynı şekilde Türk sevdalısı vatan aşkı, millet aşkı, Türk ve İslam aşkı ile yanıp tutuşan rahmetli babam ile karşılıklı konuşur gibi oluyorum. 

Değerli hocam Karakoç'un yazmış olduğu şiirleri okudukça neden babam Afganistan Türkeri'nin Lideri Abdulkerim Mahdum ile tanışmadı ki diye içime ukde olmuştur. 

Her ikisinin de aynı görüşte olduğunu düşündükçe, görüşmediklerine ve bir iki saat sohbet edemediklerine üzülüyorum. 

Yine de her ikisini de Allah Rahmet eylesin. Mekanı cennet ve pür nur olsun.   

M. Osman Mahdum


İNCİTME

Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.

Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.

 Abdurrahim Karakoç

28.1.2002 13:49:00

31 Mayıs 2022 Salı

 

KERVAN YOLCUSU


Men bir gönlü kırık kervan yolcusu.

Menzilim İlah’dır hedefim gızıl alma,

Niyetim paktır sen yolda goma,

Pusulamı doğru tut, Ya kadir Mevla,

Ben bir gönlü kırık kervan yolcusu.

 

Yola koyulduk pak niyet bilen.

Kervanbaşımız atamdı, hem inem.

Ha doğru ha yanlış, bunda ben bilmem.

Ben bir kırık kervan yolcusu.

 

Issız vahanın içinde kaldık.

Kimimiz susuz, kimimiz nansız.

Kervan başımız gomadı yolsuz.

Men bir gönlü kırık kervan yolcusu.

 

Pusula kalmadı işlemez oldu.

Her birimiz ıssız meydanda kaldık.

Kimi doğru kimi yanlış na belli.

Men bir gönlü kırık kervan yolcusu.

 

Yolunu şaşırdı evlatlarınız.

Doğruyu yanlışı bilmez oldular.

Kimisi ayal ıyzında, kimisi mama,

Halımız aylandır, kör hem ama oldular.

 

Yok mu bize yol gösteren ak sakal.

Kette, kiçi, hormat edep yolunda.

İl önünde, oba saçak yolunda.

Men bir gönlü kırık kervan yolcusu. 

(M.Osman Mahdum)

31.05.2022

21 Mayıs 2022 Cumartesi

 GÜCÜNE GİDER

Bazen hayatta günlerce nasihat edilsin o kulaktan girer, o kulaktan çıkar gider. Ancak bazı yazılar olur ki bin nasihate değer. "Kıssadan hisse" derler ya. İşte benimde günlerce nasihat dinlemeyi bir kenara bırak sadece şu okuduğum kısacık satırlar ufkumu değiştirdi. 

İçin ne kadar hüzünlü olursa olsun, kalbinde ne kadar fırtınalar koparsa kopsun, sadece şu aşağıdaki mısraları hatırlayınca içime bir su serpiliyor. "Bir musibet, bin nasihatten evladır" derler ya işte benim için de bu satırlar çok anlam fark ediyor.    

Her zaman içime bir sıkıntı, darlanma gelirse şu aşağıdaki satırları okur, teselli bulurum. 


GÜCÜNE GİDER

Çok hastayım diye dertlenme,

Hz. Eyüp'ün gücüne gider.

Çocuğum hayırsız diye iç çekme,

Hz. Nuh'un gücüne gider.

Eşimden çok çektim deme,

Hz. Lut'un gücüne gider.

Kardeş kıskançlığını dert etme,

Hz. Yusuf'un gücüne gider.

Annem-babam imtihanım oldu deme,

Hz. İbrahim' in gücüne gider.

Bu sözü as al yüreğine,

Buda gelir buda geçer yahuu.

(İnt.alıntı)

20 Mayıs 2022 Cuma

 BENİ YAKIŞINA

O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı?
Sahile vurdu kalbim, su yandı, kum da yandı.
Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum,
Ölüme başkaldıran dertli uykum da yandı.
Yurdundan mahrum edip dolaştırdın Cem gibi.
Ruhumla söndü alev, sonra ruhum da yandı.
Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut.
Bülbülün küllerine konan puhum da yandı.
Böylesi bir yangını görmedi Nemrut bile.
Kaktüsün gölgesinde nazlı âhım da yandı.
Âhımdır zannederdim en belalı kıvılcım,
Kirpiğine dokunan kanlı âhım da yandı.
Bir damla su ver bana ey çöl! Bari sen küsme.
Kalmadı hiçbir şeyim bak, günahım da yandı.
Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme.
Ülkem yıkıldı heyhat!
Ordugâhım da yandı.
Köleleri her akşam duman kıldı gözlerin,
Başıma tâc ettiğim padişahım da yandı.
İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı.
Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı.
O'ndan başka ne varsa yandı,
Yandık sen ve ben.
O'nu göreyim diye, kıblegâhım da yandı.

(Nurullah Genç)


17 Mayıs 2022 Salı

 MUHAMMET’İN KAYIĞI

Muhammet bir kayığa biner babası ve annesi var kardeşleri vardı.  Dümenin başında Muhammet oturur ve aynı zamanda kayığın küreklerini de o çekiyordu. Güya anne baba yaşlı, kardeşleri de küçüktü. İş bilmezler ne yaparsa Muhammet becerir o götürürdü eksik veya tam. 

Kimse Muhammet’e “sen yoruluyor musun, aç mısın, susuz musun”  sormuyordu. Herkes halinden memnundu. Canı sıkılan eskimiş kayığın emektar, çürümeye yüz tutmuş ahşabını tırnakları ile kazıyordu.  Sıkı tutunmak için de aynı şekilde tırnaklarını saplıyor, kızdıkları zaman da tırnakları ile kazıyordular.

Dıştan bakıldığı zaman kayık değil mübarek sanki saltanat kayığı. İçine girdiğin zaman ise kayığın su almaya başladığı, zar zor kullanılabildiği görülebiliyordu.  

Kürekleri çeken yine Muhammet’ten başkası değildi. Muhammet’in halini soran olmaz, aç mısın, susuz musun, halsiz misin, yorgun musun kimse sormuyordu. Muhammet’in terini gören yok, derdini paylaşan yoktu. Bir nebze ağzına su dahi veren yoktu. Kayıkta bulunanların hepsi halinden memnun. Muhammet ara sıra “Yahu ellerim sızlıyor, yoruluyorum” dahi diyemiyordu.

Durumunu kiminle paylaşmak istese “Söylenmek ne çare,  anne baba hakkı isyan olmazdı. Hayırduadan mahrum kalırsın. Büyük hata işlersin.” deniliyordu. 

Ancak Muhammet’in gücü bu kadardı, tekneyi zar zor hareket ettirebiliyordu. Kimin umurunda. Herkes pozisyonundan memnun. Kimse kimseyi oturduğu yerden rahatsız etmesin yeter.

Nihayet uçsuz bucaksız dalgalı fırtınalı deniz aşıldıktan sonra kara görüldü. Görüldü görülmesine de, Muhammet’in babası suda çırpınan bir ihtiyar fareyi tekneye almasın mı? Fare kayıkta dolaştıkça emektar ahşabında dışarıya verdiği cezbedici çürük kokusuna kapılıp her yerinden kemirmeye başladı deminki ihtiyar fare. 

Bu ihtiyar ve aciz görünen farenin kemirmesi ile kayık yavaş yavaştan su almaya başladı. Küçük amma görünmez deliklerden gün geçtikçe su alıyor kayığa zarar vermeye başladı. Kayığın su aldığını gören Muhammet’in kardeşleri fareyi babaları aldığı için hiç biri ses çıkaramıyorlardı.

Hatta kızdıkça tırnakları ile emektar kayığın ahşabını kazımaya başladılar. Bu duruma kimsecikler ses çıkaramıyordu. Nihayet kara göründü, liman yaklaştı yaklaşmasına ama kayık da bayağı su almaya başladı. Kayığın içi farenin açtığı delikler ile ilerledikçe su alıyor batmak üzereydi.   

Bu durumu kürekleri elinde olan bir tek Muhammet görebiliyordu. Başkasının umurunda bile değildi. İster batsın ister yürüsün umurunda bile değildi.  Kardeşlerin tek bildikleri zar zor olsa da kayık ilerliyor başka ihsan istemez modundaydılar.

Nihayet zar zor çürük kayık limana ulaştırıldı. Muhammet ve kardeşleri ve ana babası karaya çıktı çıkmasına ancak, herkes kayboldu.

Biri midem bulandı, biri aç kaldım, bir diğeri ayaklarım tutuldu ve bir diğeri karaya ulaştık yürümem lazım. Herkes bir bahane buldu da kimsecikler kalmadı.

Muhammet tek başına kaldı mı ortada? Etrafına bakınıyor kimsecikler yok. Ayakları sızlıyor, bilekleri yorgunluktan tutulmuş. Başı ağrıyor, halsiz bezgin bir şekilde yalnız başına çırpınıyor. Muhammet ortada tek başına kaldı mı?

Muhammet bu durumuna bir anlam veremedi. Sessizce yürüdü zar zor ulaştırdığı limanın kıyısında. İsyan edemiyordu, hayıflanamıyordu.  Sessiz sedasız yürüyordu Muhammet. İçinde bir fırtına kopuyordu ancak kayığın altı delik olsa dahi karaya ulaştırmanın vermiş olduğu huzur ve rahatlık onu teselli ediyordu.  

Yürüdü, yürüdü, yürüdü. Muhammet uzak bir yerden kalabalık insanların sesini duydu. Haykırıyorlardı, kayığı ben çıkardım, bu kayığın küreklerini çekmek için otuz yıl pencereden bakarak bekledim. Nihayet kayığı bu kareye getiren benim, kahraman benim. Benim, benim, benim sesleri çoğalmaya başladı.

O kadar çoğaldılar ki mangalda kül bırakmayan kahraman görsün gözün. 

Muhammet içinde kopan fırtınayla bir anlık haykırmak istedi. Kendisini her ne kadar tutmak istese de bir isyan sesi çıkarmaya kalktı. Sen misin haykıran, Muhammet’in kardeşleri ağzını burnunu kırdılar.

Ana babayı limana çıkaran benim, benim, benim, sedaları görsün o kadar çoğaldı ki haddi hesabı yok. Hayır, duaların en makbulünü kapmış kahramanlar görsün gözün. 

Muhammet artık kayık, liman, gemi ve kürek düşünmekten bile korkmaya başladı. Hatta hayalini kurmaktan bile korkar oldu.

Tek tesellim “Sen bil Allah’ım, bana bu yeter.” diyordu Muhammet. Kabuğuma çekildim, kendi kabuklarım arasında ayrı bir dünya kurmaya çalışıyorum. “Şimdi kabuğumu kırmasınlar yeter.” diyordu Muhammet.

Muhammet ”Kırılmış kalbin teselli edeceği ancak Allah olur. Allah’a sığın, o yeter” diyordu. 

(Muhammet Osman Mahdum)

 16.05.2022


19 Nisan 2022 Salı

 RADYON AÇIK OLSA NE YAZAR

Frekansı tutmadıktan sonra radyon açık olsa ne yazar. 

(M.Osman Mahdum)


15 Nisan 2022 Cuma

 

TÜRKMEN OZAN VE HALK AŞIĞI MEHMET ÇOPBAŞ

Güney Türkistan, yani günümüz Orta Asya’nın güneyinde bulunan Afgan Türkistan’ında yaşayan meşhur Mehmet Çopbaş’ı bilmeyen Türkistan ahalisi göremezsiniz.

Halk içerisinde günlük yaşamları, sıkıntı ve sevincini şiirsel bir biçimde dillendiren Türkmen Ozan ve halk şairi Mehmet Çopbaş’ın Türkistan bölgesinde çocuklarını gurbete gönderen ana babaların ve evlatlarının hasretini dile getiren bir şirini sizin beğenilerinize sunacağım.

Göçmen olarak görülen ve ikinci bir ülkede külfet olarak bakılan bu çocukların arkasında bıraktığı ana babalarının çektikleri hasret ve özlemlerini dile getiren şair Mehmet Çopbaş olayın en çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Türkmen Ozan Çopbaş, göçmen bilinen çocukların bu ikinci ülkeye gelirken çektikleri çileler ve gördükleri eziyetleri öğrenen anne babalarının, ciğer pareleri için nasıl yanıp tutuştuğunu en güzel bir şekilde anlatmıştır.  

 

BİZDEN SELAM YETSİN

Gövni galıp yalançinın yüzünde,

Bizden salam yetsin mısafırlara.

Ey doğanlar yarım nanın ıyzında,

Bizden salam yetsin misafırlara.

 

Bağrın gerip iyne atasın taşlap,

Dağı daşda gitti uzak yol başlap.

Her yerde gezip yör,  misafır gışlak.

Dost yarlardan salam mısafırlara.

 

Eneden atadan boldunuz cüda.

Perdenizi etsin yaradan Huda.

Ne çare bar muna eylese geda.

Bizden salam yetsin misafirlere.

 

Ak süyt beren ene munda hayrandır.

Eydoğanlar bul geplerem devrandır.

Yalan dünya adam oğlu mihmandır.

Bizden salam yetsin misafırlara.

 

Köp yiğitler gızıl güldü soldular.

Bu dünyanın nemeliğni bildiler.

Dağı daşda sovuk vurup öldüler.

Bizden selam gitsin misafirlere.

 

Enesi garayer gelerdiyp yolun.

Atasi garayer sağ bilen solun.

Pelek avger etti ayağın golun.

Bizden salam yetsin misafırlara.

 

Bitip baryer Hakkın lovha galami.

Görün dostlar bul bivefa elemi.

Barıp govuşasın dostlar salami.

Bizden salam yetsin misafırlara.

 

Ya Yaradan özün etme biperde.

Goyma oğlanları tükenmez derde.

Zarı zar ağlaşır misafir yerde.

Bizden selam yetsin misafirlere.

 

Merdi mert adama neçe işler şerimdir.

Biakıllar bu dünyaya gerimdir.

Şaham bolsan onun gövni yarımdır.

Bizden salam yetsin misafırlara.

 

Enesi garapdur haçan geler diyip.

Atasi ağlar nasihatım alar diyip.

Olar hayran dünya namart bolar diyip.

Bizden salam yetsin misafırlara.


Türkmen Ozan: Mehmet Çopbaş

(Derleyen: M. Osman Mahdum)


GİDER 

Gardaşım diyp ser gan eder.

Yalan dünya geçer gider.

Akıl huşum laldır munda,

Elden guşam uçar gider.

 

Hani menim mihribanım.

Yere girdi ene canım.

Yörekde galdi armanım.

Daşdan guşam uçar gider.

 

Nirde galdi ol mihriban.

Ata diyer iki cihan.

Yöreğimde doli arman.

Oba oba göçer gider.

 

Bu dünyanın yazdi torun,

Ahtarırlar gara görün.

Gördük yalançinın zorun.

Hatap munda gaçar gider.

 

Yakma odun neder eder.

Kimlerin halın gürleder.

Şir hem bolsan bir moladar.

Isgın mazan gaçar gider.

 

Deli devran eken geldi.

Kim saraldi kimler soldi.

Hem gurt öldi, hem şir öldi.

Yalan dünya geçer gider. 

 

Türkmen Ozan: Mehmet Çopbaş

(Derleyen: M. Osman Mahdum)


11 Nisan 2022 Pazartesi

 DİLİMİN İNCELİKLERİNİ SEVİYORUM

NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE

Şu inceliğe bak, geçenlerde evlilik ile ilgili bir yazı okudum. Yani Türkler arasında neden Karı Koca denildiği yönünde.

Evliler için ‘’Çiftler, Eşler’’ hitapları kullanılıyor. Tabi bu beni aşar Türk edebiyatçılarının üstatların çözeceği iş, ancak biz Türk dünyasında eskiden kullanılan sözcükler en ince ayrıntıları gözetilerek ve hayat tecrübesi öncülüğünde en güzel şekilde ifadeler kullanılmıştır. Bu kullandığımız ifadeler her ne kadar kaba görünse de, ne kadar düşünceli ve ne kadar anlamlı olduğunu biraz detaylı baktığımız zaman anlayabiliyoruz.

Mesela Türkiye’de evli insanlara neden Karı Koca dendiğine bir bakın;

KARI KOCA

Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki. Evlenecek erkeğe eskilerin neden ”koca” dediklerini’’ diyerek başlıyor değerli bir hocam.
‘’Çünkü “koca” bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir... Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler. Bakma şimdi evlenenlerin “karı-koca” ilan edildiğine. “Koca ve onun karı” olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam.

Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın.

Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, Ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür.’’ Diyor değerli hocamız. 

EER AYAL

Bu yazıyı okuduktan sonra bizim Türkistan bölgesinde de evlenecek şahıslara nasıl bir isim verildiği üzerine biraz kafa yordum.

Şimdi Türkistan bölgesinde de evlenmiş iki şahsa ‘’Er-Ayal’’ deniliyor.

Er her zaman koruyan himaye eden anlamına gelmektedir. Yani Türk askerlerine de er olarak hitap edildiği gibi Türkistan bölgesinde de ‘’Eer’’ dinilmektedir. Er her zaman Türk halkı arasında himaye eden, koruyucu ve cesareti simgeleyen bir ifade olarak kullanılmaktadır.

Gelelim ‘’Ayal’’ kelime olarak da Ay ile Al iki kelimenin birleştiği bir ifadedir. Ayrıntısına girmek istersek, Ayal yani ‘’Ayın önü’’ ‘’Mehtabın önü’’ anlamına gelmektedir. Kadın bir yuvanın görünen kısmıdır. Bir yuvanın aynasıdır. Bir yuvanın huzur içersinde ve temiz bir hayat sürdüğü, o evin hanımından belli olacaktır. Bir yuvada karı huzurluysa o evde refah vardır. Huzur vardır. Bundan dolayı da Türkmenler karısına ''Ayalım'' demişlerdir. 

Ayrıca Ay ile ilgili bu ifade Türkiye’de çokça kullanılan bir deyimdir. Mesela örnek vermemiz gerekirse ‘’sevgi ifade eden sözcük olarak ‘’Mehtabım, Ay parçam’’ gibi sözcüğü çokça kullanılır.

Türkistan bölgesinde Türkmenler arasında erken evlilik çokça rastlandığı ve yaygın bir gelenek olduğu çokca görülür. Bu evlilik yaşlarının bazen 16-17-18-19 yaş arasında sıkça görülür.  

KEMPİR SOFİ

Çocuklar daha genç yaşta sorumluluk almaya başladığının farkına varırlar ve hayata erkenden atılırlar.  Evlilik mutlu bir şekilde sürdüğü takdirde yani 45-50’li yaşlara gelmeye başlandığında karı koca ''Er Ayal'' bu defa birbirine ‘’Kempir-Sopi’’ yani Sofu ve eksik Pir anlamına gelen ‘’Kempir-Sofi’’ adlarla seslenmeye başlayacaktır.

Erkek karısına ‘’Kempir’’ diyerek hitap etmeye başlar, karı da kocasına ‘’Sopi’’ diyerek hitap etmeye başlayacaktır. Bu birbirine yapılan hitapların başta Eer-Ayal olduktan sonra yaklaşık 25-30 yıl aradan ‘’Kempir-Sopi’’ diyerek hitap etmesinin ince bir ayrıntısı ortaya çıkıyor.  

Karı kocasına 25-30 yıl katlanarak hayatı sürdürebildiyse, artık o karı uzmanlaşmış, hayat onu iyice pişirmiş artık ermiş seviyesindedir. Biraz eksiği olan Pir’haline gelmiş demektir. Yani biraz eksiği olan Şeyhtir, üstattır, yol gösterindir artık o rehberdir.

Şayet Koca da karısı ile hayatını mutlu bir şekilde 25-30 yıl sürdürebildiyse ‘Sofu’’ olmuştur. Yani karısının sofusu olmuştur. Nasıl ki bir tasavvuf hayatına atılacaksan bir üstada, bir Pire sofu olması gerekiyorsa, sofuluk döneminde pirin vereceği derslerle nasıl ki eğitilerek pişirileceksen, hayat denen bu evlilik silsilesinde de karın pirinden ders alacak ve pişirileceksin. Çoluk çocuk sahibi olur. Onların yetişmesi için artık ağır bir hayat dersi ile imtihandasın.  

Burada erkeklerin gençlik dönemlerinde ve bekarlık döneminde özgürce dolaşan kural tanımaz tavırlarını yumuşatabildiyse ve Eeri’ni belle bir hayat eğitiminden geçirebildiyse aynı zamanda uslandırabildiyse ve yola getirdiyse artık karının ‘’Pir’’ olduğuna ikna olunur.

Kocanın da hayat denen evlilik hengâmesine 40-50 yıl dayanabildiyse sofu olmuş demektir. Tasavvufta bir pire sofu olan şahıs her hali ile pişmişse artık o pirin sofuluğu kabul olur. Artık o Eer pişmiş ‘Sofu’’ olmuş demektir. Bir erin nasıl pişireceği, nasıl terbiye edileceği hayatına ortak ettiği eşi ile mümkündür.  

11.04.2022 

(Muhammet Osman Mahdum)


22 Mart 2022 Salı

 


GURT BOLAR

Gurt balasi gurt bolar, Tilki çıkmaz içinden.

Velevki yolundan dönse, bilin gani bozukdur.


Şir postuna giren şaşkın, çıkabilmez hininden.

Inanmağın il gardaşım, pikri peli bozukdur. 


Sinsiliği onda gördük, kiri çıkmaz teninden.

Boş eyyeri çuvlap durar, kimi görse aldapdır. 


Yolu yokdır şaşkın pövhe, tutdurar dur bilinden. 

İl yurdunu arzan satar, tutar yad kim elinden.

M. Osman Mahdum

22.03.2022

 


8 Şubat 2022 Salı

 AFGANİSTAN TÜRKLERİ'NİN LİDERİ 

merhum ABDULKERİM MAHDUM

Atam seni özledik. Ruhun şad olsun, mekanın cennet olsun, nur içinde yat.

(Derleyen: Muhammet Osman Mahdum)

4 Ocak 2022 Salı

 

SARDAHBANT BARAJI MAHKEMESİ

(Abdulkerim Mahdum siyah takım elbiseli soldan ikinci)

Afgan diyarının güney bölgesi yani Hindukuş ve Pamir dağlarının bulunduğu topraklar baraj yapımına da çok elverişlidir. Buralar yabancı ülkelerinde sulama ve hidrolik santral barajları yapımı için iştahlarını kabartmaktadır.

Serdahbant Barajının yapımını Ruslar yani o dönemin tabiri ile Sovyetler Birliği üslenmiştir. Bu barajın kurulmasından sonra türbinlerden bazılarının arızalandığı görülmektedir.

Bu arızanın çok çabuk bir şekilde patlak vermesi iki ülke arasında büyük bir krize de neden olmuştu.

Afgan Kralı Zehir Şah, bu baraj probleminin bir an önce çözülmesi için  Afgan parlementosunda dikkat çeken ve göz dolduran Abdulkerim Mahdum beyi görevlendirir. 

Abdulkerim Mahdum bey bu barajın mahkemesine bakar ve Ruslara yaptıkları barajın arızalandığını ve bozulan türbinlerin değiştirilmesi için uluslararası mahkemeye verecektir.

Mahkemeyi kazanan Abdulkerim Mahdum, Rusları barajın türbinlerinin yeniden yerleştirilmesini ve garanti verdikleri için de yenilemeye mecbur bırakmıştır.

Bu konuda türbinlerin arasından geçen elmasların dönen türbinleri etkilediğini ve arıza verdiğini, Rusların da su analizi yapmadan ya da yanlış analiz yaparak yanlış türbin yerleştirdiklerini anlatacaktır.

Mahkemeye vererek türbinlerin tümünün yenisi ile değiştirdiğini anlatır.

(Derleyen: M. Osman Mahdum)