13 Ekim 2009 Salı

(Meşhur Akmemet Çopandoz)
OĞLAK OYUNU ‘’BUZKAŞİ’’

Davut Şah döneminde, Türkistan bölgesinde iki ayrı sünnet düğünü olmuştu. Bu düğünlerde atlarla oynana OĞLAK oyunu da oynanmıştı. (1975)Biri köyümüzde en ileri gelenlerden Rehmet Hacı amcanın, bir diğeri de bizim köyümüze komşu köy Saltık'tan Seytim Çatak'ın düğünü olmuştu.Seytim Çatak’ın en ufak oğlu İsmail Çatak aynı zamanda benim sınıf arkadaşım oluyor. Türkistan bölgesinde sayılı zenginlerden biri olan Seytim Çatak, namına ve şanına layık düğün yapmıştı.Bir diğeri de Rehmet Hacı amca idi. Oda Türkmenistan’dan geçmiş Ruslara karşı Bolşevik ihtilaline karşı savaşmış eski direnişlilerden biri.Oğlaklı düğün verecek kişiler, sırf oğlak için yetiştirdikleri ‘’Bakadaki’’ dedikleri atları eğiten kişilere, bir yıl ve ya en az yedi sekiz ay öncesinden haber verirler.Oğlak oyunu kış ayında yapıldığı için Bakadaki atı olan şahıslar atlarını ona göre hazırlarlar. Bu atları hiçbir yerde kullanmazlar. Ancak oğlak oyununda oynatırlar. Yıl boyunca yoncadan yapılmış ‘’Bede’’ adını verdikleri kuru yonca, saman, arpa, yumurta ve tereyağı ile beslerler.Oğlak oyunu olan düğün, ilk önce bizim köyümüzde Rehmet Hacı amca vermişti. En küçük oğlu Ernezar’ın sünnet düğünü idi. Bu düğün için seyisimiz Bayram atlarımızı bir yıl önceden hazırlamaya başladı.Oğlak oyununda kullanılacak yaklaşık 7 atımız vardı. Bayram bu atlarla tek tek ilgilenirdi. Günün 24 saati onlarla geçirirdi. Bazen atlarla konuşur, her birine ayrı bir isim vermişti. Bazen kızar yanağına şamar atar, bazen de anlını okşar onlarla bir şeyler konuşur güler eğlenirdi.Rehmet Hacının oğlaklı sünnet düğünü için atımızı nasıl hazırlandığına şahit olmuştum. Yıl boyunca hiçbir iş yaptırılmadan bakılan atlar, artık bağlandığı kazığın etrafından beş on tur attırılmaya başlandı.Bayram, düğün tarihini çok iyi bildiği için atları da ona göre hazırlıyordu. Her gün ayrı bir safhadan geçiriyor.Atlar bağlı kaldığı kazıkları etrafından her gün arttırılarak turlar attırıyordu. Bu turlar bir iki haftayı bulduktan sonra, yavaş yavaş üzerine binilerek köyün dışına çıkarılıyor biraz daha dolaştırılıyordu. Daha sonra her geçen gün arttırılarak koşturuluyor.Bu uygulama oğlak oyunu yaklaşana kadar devam ederdi.

-YÜZ KİLOLUK PEHLİVANLAR

Oğlak oyununda bu atlar üzerlerinde yüz kilodan aşkın pehlivanları taşıyacak aynı zamanda yine yüz yüz elli kilodan fazla buzağıyı çekecekler.Bayram’ın atlarımızı oğlak oyununa nasıl hazırladığını ve her gün bu atların oğlak oyununu heyecanla beklediklerini insan hissedebiliyordu. Hele atlar dışarı çıktığı zaman şöyle gururlu bir şekilde yan yan yürümeleri yok mu? İnsan bu atların hallerini gördükçe heyecanlanıyor. Yıl boyunca sabit kalan atlar artık en usta oldukları marifetleri göstermenin telaşına kapılır gibi daha saldırgan, daha çok heyecanlanmaya başlarlardı.Artık düğüne birkaç gün kala, oğlak oyununa katılacak başka vilayetlerden pehlivanlar da gelmeye başlar. Tabi pehlivanlar yanlarında iki üç atını da beraberinde getirirlerdi.Bayram’ın hazırladığı atların yanına rakip atlarda bağlanmaya başlandı. Oğlak oyununda kendisi ile büyük çekişmeye girecek atları gören Bayram’ın atları, kişnemeye yerinde duramaz hale gelmişti. Bağlandığı kazıklara yakın olan atlar arasında bazen kavga çıkardı. Kişneme ile bağırma karışımı bir ses çıkarır, ön bacaklarını kaldırarak şaha kalkarlardı.Biz çocuklar atların bu hallerini büyük bir keyifle izlerdik. Devamlı 7 atın kaldığı at ahırımızda şimdi neredeyse 20-25 at bulunuyordu. Tabi bunların yemi bazılarının özel gıdaları da mihmandar yerine aitti. Bayram’ın dışında diğer seyisler, atları için bizden yumurta, tereyağı ve taze ekmek isterlerdi.Kurutulmuş yonca verilerek yetiştirilen bu atlar artık oğlak oyununa kadar sürekli hareket halinde tutarlardı. Bu durum sadece bizde değil, köyün diğer ileri gelen zenginlerin evlerinde de aynı durum mevcuttu.Düğün gününe kadar neredeyse yüzlerce, binlerce at toplanırdı.Bu arada bu atları koşturacak pehlivanların kaldığı odaları ziyaret ederdim. Onlar için özel yemekler hazırlanırdı. Çeşit çeşit yemekler, meyveler verilirdi. At sahipleri zenginler ayrı bir yerde kalırlardı. Oğlak oyununu oynayacak pehlivanlar ayrı bir odada kalırlardı.Bir gün öncesinden hazırlıklarına başlarlar, ‘’Sümmen’’ dedikleri miğfer görevini yapacak deri ve sıkı yünden yapılmış şapkaları vardı. O şapkalarının bağcıklarını sağlamlaştırıyor, ‘’Edik’’ dedikleri çizmelerini kuyruk yağla yağlıyorlar, her biri apayrı bir telaşta olurlardı. .Pehlivanlar buzağının bacağını tuttuğu zaman kaymaması için değişik bir eldiven kullanıyorlardı. Benim en çok dikkatimi çeken bu eldivenler olmuştu. Eldivenin her parmaklarının boğumu ayrı, kenarları da iplerle bağlıydı. Normal bir eldiven olursa mutlaka terler kayardı. Bu şekilde hem elin terlemesi önlenmiş oluyordu, hem de kayma olmuyordu. Pehlivanlar bu eldivenlerin iplerini kumaşlarındaki yırtıkları filan tamir ediyorlardı.Bazıları da hazırlıksız gelmişti. Yani ‘’Sümmen’’ denen şapkası yoktu. Babam biz çocuklar için bir zamanlar almıştı. Pehlivanlardan biri sizde mutlaka olmalı getirsenize çocuklar demişti. Bende pehlivanlardan birine sümmenimi vermiştim. Amcamın oğlu İbrahim birine vermişti. Seracettin abim de bir pehlivana sümmenini vermişti. Artık oğlak oyununda bizim favorimiz o şapkamızı giyen pehlivanlar olmuştu.Sümmenimizin kenarlarına sağlam pamuk ipliği ile bağcıklar yaptılar. Başlarına giydikleri zaman düşmemesi için bu bağcıkları sağlam bir şekilde bağlıyorlardı.

Herkes ertesi günü yapılacak Oğlak oyununun düşünüyor, onun verdiği heyecan ve telaşındaydı.Sabah erkenden kalktım. Babam da tabi oğlak oyununun hazırlığı için erkenden kalkmıştı. Düğün yapan Rehmet Hacı amcanın evine gittik. Oğlak oyununda ortaya atılacak buzağıları gördük, hangisi birinci kez ortaya atılacak hangisi ikici kez sıralamasını işçilere söyledi.Buzağılarda en az 100-120 kiloluktu. Pehlivanların kaldığı misafir hanemize geldik atlarımızı şöyle bir göz gezdirdik. Atlar zaten etrafında bulunan misafir atların vermiş olduğu heyecanla yerlerinde duramıyordu.Pehlivanlar güzel bir şekilde kahvaltılarını yaptıktan sonra atlarına bindiler oğlak oyunu oynanacak bölgeye doğru ilerlemeye başladılar. Özellikle atların bağlı kaldıkları ahırlardan dışarı çıkmaları, üzerlerine oyunda adeta bütünleşeceği pehlivanları alarak gururlu bir şekilde yan yan yürümeleri yok mu? Tam görmeye değer bir manzara.Ben de babamın arabası ile Oğlak oyunu için kurulan Çardek’e doğru gittik. O sabah oğlak oyununun heyecanı ile kahvaltı yaptığımı bile hatırlamıyorum. Çünkü oğlak oyunu öğlenden önce başlar akşam saatlerine kadar devam eder. Çardekte babamın yanında oturdum. Oyun için alana binlerce at toplanmıştı. Oğlak oyunu oynayacak pehlivanların dışında seyircilerde daha yakından görebilmek için atlarla geliyorlar öyle seyrediyorlardı.Oğlak oyunu, çardekte protokol alanının tam önünde büyük bir daire çiziliyor. Bu daireden yaklaşık bir kilometre uzaklıkta da direk dikilir ve ucuna da bayrak asılıyor. Çardekin önünde çizilen daire içine atılan 120 kiloluk kesilmiş buzağıyı bayrağa kadar götürülüyor. Daha sonra da bayraktan, çardek önündeki çizgiye getiriliyor. Pehlivanların at sırtında yaptıkları bu oğlak oyunu mücadelesi, adeta canlı bir şekilde seyredilmiş savaşı andırıyordu.Pehlivanların at sırtında buzağıyı aşağıyı doğru eğilerek çıkarması, daha sonra da onca atların arasından sıyırarak çıkarılması çok güç oluyor. Bazen bu çekişme yarım saat sürüyordu.Atların kişneme sesleri, kamçı sesleri ve pehlivanların sesleri tam anlamıyla canlı bir savaşı andırıyor. Bazen buzağın bacakları kopuyor. Bazen pehlivanlar at sırtından düşerek ezilme tehlikesi atlatıyorlar. Toz toprak tam savaş gibi, mertlerin ve güçlülerin sahası bu saha.Bir ara buzağının bir bacağından bir pehlivan bir diğer bacağından da bir başka pehlivan çekiştiriyordu. Bu duruma oğlak oyununda takım diyorlarmış. Atların üzerinde epey çekiştirdikten sonra buzağının bir bacağı koptu. Buzağının bacağı koparak elinde kalan pehlivan sinirlenerek bacağı havaya fırlattı.

Bu manzarayı görünce, ancak bıçakla keserek koparılabilen buzağının bacağını kollarıyla çekiştirerek ayıran pehlivanların ne denli güçlü olduğunu tahmin etmek herhalde kolay olmasa gerekir.
Bu oğlak oyunu üç gün boyunca böyle devam eder.
Oğlak oyununun başlangıcı ile finali çok çekişmeli geçer. Finalde kazanan pehlivan bir sonraki oğlaklı düğününe kadar kendisinden bahsettirir. Finali kazanan pehlivana at, jip, deve sayısız altın da kazanıyor.
Bayraktan çardek önüne getirene ödül veriliyor. Çardak önündeki çizgiden bayrak a kadar götürene ödül veriliyor. Bu getirip götürmede yıpranan buzağının yenisi atılıyor. Bir günde oynanan oğlak oyununda yaklaşık iki üç buzağı ziyan oluyor.
Şimdi sabahın erken saatlerinde kişneyen atların yukarıda bahsettiğim oğlak oyununu oynamalarını hatırladıkça bu atlar benim gözümde adeta kahramanlaşıyordu.
Ahırının başında masum masum oturmuş yüzüne sırtına konan sinekleri kovarak tembellik eden atlarımızın oğlak oyunundaki marifetlerini görünce onlara hayran kalmamak elde değil.
Bir ara bizim köyümüze Alman turistleri gelmişti. Atlarımızı gördüler, adeta hayran kalmışlardı. Yüzlerini okşayarak, onlarla resim çektirdiler. Bende içimden diyordum ‘’çektirecekseniz insanlarla resim çektirin, hayvanlardan ne buluyorlar. Onlar güzelim masum hayvanlar.’’
Meğerse o atların zarafeti, duruşu ve iri yapılarından etkilenmiş olmalılar ki, yanlarından bir türlü ayrılmak istemediler. Devamlı olarak yanaklarından okşuyor, onlarla ilgilenmişlerdi.
Osman Mahdum

Hiç yorum yok: